09.08.2010, 22:30 | #1 |
|
Bitki Yetiştiriciliğinde Kimyasal madde ve Hormonlar Kullanılmalı mı -1
Bitki Yetiştiriciliğinde Kimyasal madde ve Hormonlar Kullanılmalı mı?
Günümüz medyasında, en çok tartışılan konulardan birisi, hiç kuşkusuz “Aman üzerine hormon ve kimyasal maddeler atılmış yiyeceklerden uzak durun, aksi halde sağlığımız bozulabilir ve baş belası hastalıklara ve özellikle kansere yakalanabilirsiniz” haberidir. Bu tartışmalar birçok televizyon programlarında karşımıza çıkmakta ve sorunun yanıtı daha çok konu dışı insan ve uzmanlara sorulmakta ve bazen ürkütücü ve yanıltıcı cevaplar alınmaktadır. Canlı yaşamın, kimyasal maddelerden organik maddelerin oluşması, bu maddelerin etrafı zarla çevrili hücre içinde toplanması ve hayat bulmasıyla başladığı var sayılmaktadır. İlk canlı hücre oluştuktan sonra, bu hücrenin çoğalmasıyla hem tek hücreli ve hem de çok hücreli yaratıklar ortaya çıkmış ve birbirine benzer ve birbirinden çok farklı hayvan ve bitki toplulukları meydana gelmiştir. Ama bütün canlıların değişmeyen özel ve temel tek müşterek yanı, hepsinin benzer yapı gösteren “tek hücresi”dir. İnsanları, diğer canlılardan ayıran özelliklerinden birkaçı, hareket etmesi, düşünmesi, planlama yapması ve yönetmesidir. Bu yüzden hem kendisini ve hem de diğer canlıları etkisi altına almıştır. Canlı yaşamı, öncelikle sağlıklı bir beslenmeye dayanır. Çünkü beslenme bozukluğu yaşam dengesini bozar, vücut direncini azaltır ve hastalıklara yakalanma riskini artırır. Her canlı ( bitkilerin büyük kısmı hariç), yaşamı için diğer canlıları besin olarak kullanmak mecburiyetindedir. Böylece bir canlı kendi yaşamı için diğer bir canlının yaşamını tehdit eder. Sağlıklı olmak, hayatın kalitesini artırır ve uzamasına yol açar. Bu aynı zamanda yaşam sırasında meydana gelecek hastalıklar ve diğer canlıların hücumuna karşı, canlının kendisini korumasına bağlıdır. Gerek hastalıklara ve gerekse dışardan gelecek saldırılara karşı korunmak, çoğu kez bazı ilaçların, yani kimyasalların kullanılması ile mümkün olur. Bu yüzdendir ki insan nesli eskiden, az gelişmişlikten ötürü ortalama 40-50 yıl yaşarken, günümüz teknolojisi sayesinde ömür ortalamasını 60-70 yıla çıkmıştır. İnsan sağlığı ile uğraşan tıp dünyası, hastalığa yakalanan insanları iyileştirmek ve ömrünü uzatmak için onlara çeşitli beslenme programları, organik, sentetik ve kimyasal ilaçlar tavsiye eder. Demek ki sağlıklı kalmak için, iyi bir beslenme yanında, uzmanlarca uygun görüldüğünde, çeşitli kimyasal ve hormonları kullanmamızda hiçbir sakınca bulunmamaktadır. Çoğumuz, tıp dünyasının bu kimyasalları kullandırma önerisine sağlığımız için karşı çıkmayız. Çünkü vücut organları iyi beslense bile, özellikle yaşlanma ile beraber işlevini yapması zorlaşır. Damarlar esnekliğini kaybeder, kanın akışı azalır, yüksek tansiyon, kalp yetmezliği v.s. ortaya çıkar. Vücudu besleyen damarlar eskisi gibi, hücrelerin beslenme görevini yerine getiremez, oksijen ihtiyacını karşılayamaz. İşte bu durumda ilaç kullanımı artık zorunlu hale gelir. Bunun tersi küçük ve genç yaşlarda bile, dışardan gelen çeşitli hastalıklara karşı ilaç kullanılması mecburiyeti karşımıza çıkar. İnsanlarda olan yukarıdaki durumlar, onların idare ettiği bitki yaşamı için de geçerlidir. Bir bitkinin iyi büyüyüp gelişmesi, öncelikle iyi beslenmesine ve sonra dışardan gelecek hastalık ve zararlılara karşı korunmasına bağlıdır. Bu yüzden bitkilerin beslenmesinde rol oynayan organik ve özellikle kimyasal gübreler onlara verilir. Hastalık ve zararlılardan korunması için üzerlerine ilaç atılır. İyi ve kaliteli ürün almak için de bitki büyümeyi düzenleyici kimyasal maddeler (eski ve halk arasında bilinen şekli ile HORMONLAR ) uygulanır. Ama tarımcılar, bu maddeleri bitkilerde kullandıklarında ve ürettikleri bu bitkileri insan beslenmesi için pazara sunduklarında ortaya sorun çıkmaktadır. Neden bu kimyasallar kullanılıyor ve insan sağlığı tehdit ediliyor. Sorusuna yeniden dönelim. Konuyu insan ve bitki sağlığında kullanılan kimyasal maddeler ve hormon örnekleriyle karşılaştıralım. Çocuğu olmayan bir aileyi doktor muayene eder ve sebebini araştırır. * Üremede erkek spermi ile kadın yumurtasının kalitesine, birleşme fonksiyona ve zamanlamasına, * Üremede erkek ve dişi uyuşmazlığının olup olmadığına ve diğer bazı hususlara bakılır. Sonra bunlara çözüm aranır. Örneğin, yumurta oluşturamayan bir bayan veya spermleri az veya yeterli güce sahip olmayan bir erkek kimyasal ilaç ve/veya hormon tedavisine alınır. Kullanılan kimyasal maddeler ve hormonlar belirli zamanlarda ve belirli dozlarda doktor kontrolünde uygulanır. Sonuçta çocuğu olmayan aile büyük bir ihtimalle çocuk sahibi yapılır. Aynı durumu, bitkileri ele alarak açıklamak istersek, bu konuya ait bazı bilgileri vermemiz gerekmektedir. İlk insanlar önce çevrelerinde doğal halde yetişen bitkileri toplayıp, yiyerek hayatlarını sürdürmüştür. Buna daha sonra hayvansal yiyecekler katılmıştır. O dönemlerde çevredeki yiyecekler azaldığında, yiyecek bakımından zengin diğer yerlere göç etmişlerdir. Ancak insan nesli çoğalıp, yerleşik düzene geçme mecburiyeti oluşunca, bulundukları alanlarda üretime başlamışlardır. Kendi beslenmesi için, toprakta yetiştirdikleri bitkileri toplayıp tüketmişler, bu yetiştirdikleri bitkilerin topraktan aldıkları besin maddelerini hiçbir şekilde toprağa geri vermemişlerdir. Bu durumda toprak yozlaşmış, bitkilerin verim ve kalitesi düşmüştür. İşte topraktan alınanları toprağa geri vermek için gübreleme yapılması zorunlu olmuştur. Tabiatıyla ortaya çıkan bitki hastalık ve zararlılarına karşı koruyucu tedbir olarak kimyasal ilaçlar da kullanılmıştır. Günümüze kadar gelen bu tarım şekline biz “klasik tarım (geleneksel tarım)” diyoruz. Klasik tarımda bitkilere dekar başına verilen su ve gübre miktarı belli bir oranda artırılacak olursa, bitkilerin verim ve kalitesi artar. Bunun için çoğu yetiştirici bilinçsizce fazla su ve gübre kullanır. Bununla daha kaliteli ve verimi yüksek ürün alacağını ve fazla para kazanacağını zanneder. Bu durum ilaç kullanımı için de geçerlidir. Önceleri dışarıda, sadece tarlada yetiştiricilik yapılırdı. Bu yüzden bitkiler iklim koşullarına bağlı kalarak üretilir, bu bitkiler ve onlardan alınana ürünler kışlık ve yazlık olarak anılırdı. Sağlıklı beslenme kuralları ortaya çıktıkça, yazlık ve kışlık sebzelerin yıl boyu tüketilmesi gündeme geldi. Ayrıca devamlı artan nüfusun gereksinmesini karşılamak da mevsim dışı yetiştiriciliği zorunlu hale getirdi. Mevsim dışı üretim, üretici için daha fazla kazanç demekti. Böylece yıl boyunca dış iklime bağlı kalmadan üretim şekli başladı. Bunun için kapalı alanlar yapıldı. Sonunda yıl boyu üretim süreklik kazandı. Kapalı alanlarda üretim, önce turfanda yetiştiricilik olarak plastik tüneller altında alçak sistemler şeklinde yürütüldü ve sonra ser yetiştiriciliği, yani yüksek sistemler olarak devam etti. Kapalı alanlarda üretim yapılması yani mevsim dışı yetiştiricilikte, bitkilerin istemiş olduğu iklim koşullarının sağlanması temel koşuldur. Yaz aylarında yüksek sıcaklığa karşı soğutma, fazla ışığa karşı gölgeleme, hatta karartma ve yine nem, havalandırma kontrolüne gidilir. Kış aylarında düşük sıcaklığa karşı kapalı alanlar ısıtılır, az ışığa karşı ışıklandırılır ve diğer iklim koşulları nem ve havalandırma ayarlanması yapılır. Ama bütün yapılan bu işlemler ve tesisler büyük maliyetler getirir. Bu maliyetleri karşılamak üzere çeşitli çalışmalar yürütülür. Biz bunlardan konumuzla ilgili ikisi üzerinde duracağız. 1. Kapalı alandaki ısıtma ve soğutma masraflarını azaltmak için, düşük veya yüksek sıcaklıkta yetişen bitki tür ve çeşitlerini ıslah etmek. Örneğin domatesler tarlada 25-30oC’de gelişir. Kapalı alanı bu derecelerde ısıtmak oldukça pahalıdır. Bu yüzden yapılan ıslah çalışmalarıyla kapalı alanlarda yetiştirilmek üzere 15-20oC’de yetişebilen domates çeşitleri ortaya çıkarılmıştır. Tersi kışlık sebzelerin yaz aylarındaki üretimi için, yüksek sıcaklıklara dayanıklı olanlar tercih edilmektedir. 2. Mevsim dışı yetiştiricilik sırasında ortaya çıkacak aksaklıkların giderilmesinde, bitki büyümesini ve verimini kontrol altına alan kimyasal madde, bazı hormonları kullanırız. Normal koşullarda domates üretimi için istenen en düşük sıcaklığın 25-30oC olduğunu belirtmiştik. Domateslerin büyümesinde en düşük sıcaklık isteği 4-8oC’dir. Bunun altındaki sıcaklıklarda artık büyüme yok denecek kadar azalır. Sıcaklığın 0oC altına düşmesiyle donma olayı başlar ve bitkiler ölür. Domateslerin gelişmesi yani meyve vermesinde sıcaklık alt sınırı 15oC’dir. 15-10oC arasında organ oluşumu kısmen meydana gelse bile erkek organlarda polen ve dişi organda yumurta oluşumu hemen hemen durma noktasına iner. Bu dereceler dikkate alındığında Nisan-Ekim ayları arasında bitki büyümesinde ve meyve veriminde bir sorun yoktur. Domateslerin meyve vermesi için her hangi bir hormon uygulaması yapılmaz. Ancak Kasım-Nisan ayları arasında sıcaklık dereceleri, gerek büyüme ve gerekse meyve verme bakımından istenenin altında kalabilir. Bu durumda üretim yapılan kapalı alanın ısıtılması ve sıcaklığın istenen düzeylere getirilmesi gerekir. Yapılacak ısıtma masrafları, zaten yüksek olan inşaat maliyetine eklenince, yetiştiricinin zarar etme riski ortaya çıkar. Kar için domates birim fiyatını yükseltmek gerekir. Yüksek satış fiyatı tüketicinin alım gücünü düşürür. İnsan beslenmesi bakımından istenen sonuç elde edilemez. İşte burada, aynen insanlarda çocuk yapmak için kullanılan hormonlar gibi, bitki hormonları devreye girer. Düşük sıcaklıkta yetiştirilen domateslerde hormon kullanılarak çiçek, çiçeklerde erkek ve dişi organ, organlarda yumurta, polen oluşumu sağlanır. Döllenmenin meydana gelmesi için bitkiler sallanır, vibratör kullanarak çiçekler sarsılır. Ayrıca kapalı alana konan çeşitli böceklerle polen taşıması ve dölleme yapılması sağlanır. Böylece domateslerde meyve meydana getirilir. Ancak meyvenin meydana gelmesi, kendi başına bir anlam taşımaz. Çünkü düşük sıcaklıkta oluşan meyvenin irileşmesi, renklenmesi, tat ve aroma maddelerinin istenen düzeye ulaşması gerekir. Bu sefer bu yönde çalışma yapılır. Bunun için hastalık ve zararlılara karşı ilaç ve beslenme için gübre kullanılır. Eskiden, tarla domateslerinde dekardan 3-5 ton ürün alınırken, şimdi 10-15 ton, kapalı alanlarda toprakta yetiştiricilikte 15-20 ton, topraksız yetiştiricilikte ve özellikle su kültüründe 20-30 ton ve hatta bazı ülkelerde 40-60 ton ürün alınmaktadır. Şimdi başta belirttiğimiz gibi, insanlarda gerekli hormon ve diğer kimyasallar kullanılınca bir sakınca ortaya çıkmazken, bitkilerde bu büyük verim potansiyelini ortaya çıkarmak için hormon ve kimyasallar kullanıldığında neden sorun ortaya çıkıyor ?... Haftaya Bu sorunun cevabını açıklayacağım ve Kimyasal ve hormon kullanılmalı mı konusuna devam edeceğiz... Prof. Dr. Atila GÜNAY |
Sponsorlar/Google Reklamları |
Bu alandan sitenizi, ürünlerinizi tanıtabilirsiniz. Bilgi almak ve reklam vermek için bize ulaşın.
|
Etiket (Tag) Ekle |
bitki, hormonlar, kimyasal, kullanılmalı, madde, yetiştiriciliğinde |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bitki Yetiştiriciliğinde Kimyasal madde ve Hormonlar Kullanılmalı mı -3 | Livadi | Toprak Bilimi ve Bitki Besleme | 0 | 09.08.2010 22:34 |
Bitki Yetiştiriciliğinde Kimyasal madde ve Hormonlar Kullanılmalı mı -2 | Livadi | Toprak Bilimi ve Bitki Besleme | 0 | 09.08.2010 22:32 |
Organik Madde Nedir | Mr.Muhendis | Organik Tarım | 0 | 24.06.2010 20:14 |
Toprakta Organik Madde | Livadi | Organik Tarım | 0 | 27.05.2010 08:47 |
Kimyasal Madde ve Gübre Yanığı | Mr.Muhendis | Toprak Bilimi ve Bitki Besleme | 0 | 11.12.2009 13:02 |