Orijinalini görmek için tıklayınız : Tarımsal İlaçların Zararları
Zirai ilaçların kurallara uygun kullanımında bile zararlı etkileri olabileceğine dikkat çeken Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bahattin Kovancı, çiftçilerin yanlış ilaç kullanımıyla bu etkilerin arttığını ve soframızdaki zehirli sebzelerin kanser, gen mutasyonu, üreme bozuklukları gibi pek çok hastalığa neden olabileceğini anlattı. KANSER, ÜREME BOZUKLUKLARI....
Prof. Dr. Kovancı kurallara uygun kullanılmayan zirai ilaçların insanlarda akut ve kronik zehirlenmeye yol açtığını söyledi. Kovancı'nın verdiği bilgelere göre; akut zehirlenme genelde ilaçlama sırasında maske, eldiven, gözlük ve ilaçlama elbiselerinin kullanılmaması durumunda yaşanıyor.
Kronik zehirlenme ise belirli bir sürede düşük dozların devamlı olarak alınmasıyla sinsi bir şekilde ortaya çıkıyor. Her gün soframızdaki yanlış ilaçlama yapılan sebze ve meyvelerden azar azar zehir alıyoruz.
Zehirli maddenin az miktarının vücutta olumsuz etki göstermeden parçalanabiliyor. Ancak devamlı olarak bu maddenin alınmasi zehirli bileşiğin bünyede birikimini sağlıyor.
Kurallara uygun olarak kullanılmayan ilaçlar kanser, üreme bozuklukları ve gen mutasyonuna neden oluyor. Özellikle çocuklarda gelişimi engelliyor ve fizyolojik bozukluklara yol açıyor.
Zehrin vücutta biriktiğini hastalanmadan anlamak ise nerdeyse imkansız. Çogu zaman hastalanarak doktora başvurulduğunda ise sebebin ilaç kalıntısı olduğu belirlenemiyor ve şikayetler 'sebebi bilinmeyen hastalık' olarak adlandırılıyor.
Prof. Dr. Kovancı gıdadaki ilaç kalıntıları yaşam boyu alınsalar bile insanda herhangi bir fizyolojik bozukluğa sebep olmayacak düzeyde olmaması gerektiğine dikkat çekti.
Türkiye’de kaç çeşit zirai ilaç kullanıyor?
Bugün Türkiye’de zirai mücadelede kullanılmak üzere ruhsat almış bin 250 ilaç ve bu ilaçlar içerisinde yer alan 300’ün üzerinde etkili madde mevcut. Ancak bu ilaçlar yeniden değerlendirilmeli ve etkili madde sayıları azaltılmalı.
Yurtdışında yasaklanmasına rağmen Türkiye’de kullanılan zirai ilaçlar mevcut mu?
Zirai mücadele ilaçları (Pestisitler) ABD, Almanya, İsviçre ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerde üretildi. İlaçlar yoğun olarak kullanılınca önce ABD’de ve Avrupa’da, daha sonra da ülkemizde bazı sorunlar görülmeye başladı. İlaç kalıntılarının insana ve çevreye zararlı etkileri olduğu ortaya çıktı.
Bu ilaçlardan bazıları yurtdışında kanser yapıcı etkileri nedeniyle yasaklandıktan sonra Türkiye’de de yasaklandı. Başta ABD olmak üzere birçok Avrupa ülkesi kullanılan ilaçların sayısı azalttı. Örneğin Almanya kullanılan etkili madde sayısını 1/3 oranında azalttı, Hollanda 42 ilacın kullanımını yasakladı, Danimarka 30 etkili maddeyi tamamen yasakladı ve 78 etkili maddenin kullanımını da yeniden düzenledi.
Kalıntı miktarları nasıl belirleniyor?
Bitkilerdeki ilaç kalıntısı, kullanılan ilacın cinsine, ilacın uygulama zamanına, çevre koşullarına, ilacın ayrışma (dekompoze olma) süresine, uygulamanın yapıldığı bitki türüne, uygulama zamanı ile ürünün hasat edilişi arasındaki süreye ve diğer birçok etkene bağlı olarak farklılık gösterir.
Bu miktarlar her ülke için normal beslenme alışkanlıkları ve tüketilen besin maddesi miktarına göre saptanır. Bu yüzden de her ülkede farklıdır. Örneğin Almanya ile Türkiye'deki kalıntı miktarlı farklı. Almanya daha çok et ve süt ürünlerinde hassas biz ise sebzelerde.
Aslında Türkiye'nin tarım ürünlerinde kabul ettiği kalıntı miktarlarında sorun yok hatta bazı değerlerin Almanya'dan bile iyi olduğunu söylemek mümkün. Ama önemli olan uygulama.
Kurallara uygun kullanılsa bile zirai ilaçların sağlığa zararlı etkileri var mı?
Bütün ilaçlar az veya çok zehirlidir. Bu nedenle sebze ve meyvelerdeki hastalık ve zararlılara karşı kullanılması önerilen ilaçların tamamıyla tehlikesiz olduğunu düşünmek doğru değil.
İlaçlamalardan bir süre sonra, ilacın etkinliliğinin azalması, ilaçlamanın tekrarlanmasını gerektirir. İlacın prospektüsünde belirtilen son ilaçlama ile hasat arasındaki süreye uyulsa bile bir miktar ilaç ve ayrışma ürünleri besin maddesi üzerinde veya içinde kalmaktadır.
Türkiye'de kullanılan ilaçlar yeniden değerlendirilmeli ve etkili madde sayıları azaltılmalı.
Türkiye'nin tarım ürünlerinde kabul ettiği kalıntı miktarları norman standartlarda, sorun uygulamada.
Kurallara uygun kullanılsa bile bütün ilaçlar az veya çok zehirlidir.
Bazen ilaçlar bilinçsiz olarak karıştırılarak kullanılıyor. Bu da bitkilerde şekil bozukluğuna neden oluyor
Organik tarımın tamamıyla geleneksel tarımın yerini alması beklenemez.
Avrupa’da organik tarım için en uygun ülke Türkiye. Devlet organik tarımı desteklemeli.
Yine de bu ilaçlar için öngörülen son ilaçlama ile hasat arasındaki süreye uymak kaydıyla ilaçların zehirli etkisinden kaçınmak mümkün.
Çiftçilerin en fazla yaptıkları yanlış uygulamalar nelerdir?
Doğru ilaç seçimi yapılmıyor ve ilaçlar önerilen dozda uygulanmıyor. İlacın yüksek dozda kullanılması kalıntı miktarını artırıyor. Tarım ilaçlarının ruhsat almadıkları alanda kullanılmaları yasak, biberde yaşanan sorun da bu, ancak bu tür uygulamalar olabiliyor.
Ayrıca ilaçlama zamanı iyi belirlenemiyor ve gereksiz yere ilaç kullanılıyor. Son ilaçlama ile hasat arasında sürelere uyulmuyor. Sebze ve meyvelerde hasadın yaklaştığı dönemde kalıntı süresi kısa olan ilaçları tercih etmek gerekiyor. Örneğin kalıntı süresi 21 veya 14 gün olanların yerine 3, 5 veya 7 gün olanları kullanmak lazım. Özellikle domates, biber, patlıcan vb. gibi kısa aralıklarla hasat edilen ürünlerde bu çok daha önemlidir. Bir çok ilaç da bazen bilinçsiz olarak karıştırılarak kullanılıyor. İlaçların karıştırılması bitkilerde şekil bozukluğuna neden oluyor
İlaç kalıntılarının zararlı etkileri azaltmak içir organik tarım bir alternatif olabilir mi?
Öncelikle organik tarımın özelliklerini belirtmekte yarar var. Organik tarım aslında en yüksek verim elde etmeyi hedeflemez, ürünün kalitesi bir dereceye kadar ihmal edilebilir. Sentetik kimyasalların, doğaya yabancı maddelerin, gübre ve tarım ilacı olarak kullanılması yasaktır. Genetik olarak değiştirilmiş çeşitler (transgenik bitkiler) kullanılmaz.
Organik tarımın her üretim basamağı ve son ürün her türlü denetim ve kontrole açıktır. Bu iş devlet kurumları veya özel firmalar eliyle yürütülür. Organik yolla elde edilen tarım ürünleri daha pahalıdır. Bunda da hastalık ve zararlılar nedeniyle üründe azalma meydana gelmiş olması önemli bir rol oynar. Bir işletmenin geleneksel tarımdan organik tarıma geçmesi için 3 yıllık bir adaptasyon zorunluluğu vardır.
Ben organik tarıma sıcak bakıyorum ve teşvik edilmesini istiyorum ancak bu özellikler dikkate alındığında organik tarımın bugün uygulanan geleneksel tarımın yerini alması beklenemez. Özellikle gıda üretimi yetersizliği olan ve açlığın hüküm sürdüğü ülkelerde bu imkansızdır. Nitekim, organik tarımın geleneksel tarım içindeki payı ülkelere göre %1-2 ( en çok 5) arasında değişmektedir. Ancak yapay gübrelerle sentetik organik tarım ilaçlarının insan sağlığı ve çevreye olan olumsuz etkileri ortaya çıktıkça bu tip ürünlere olan talep artacak, organik tarım teşvik görecek ve yaygınlaşacaktır.
Organik ürünlerin kurallara uygun olarak yetiştirilen tarım ürünlerden daha sağlıklı olduğunu söylemek mümkün mü?
Bunu söylemek mümkün. Organik tarımda kullanılan maddeler zaten doğada bulunan bileşikler ve insanların uzun zamandır insanların ilişkide olduğu maddeler. Ancak sentetik organik bileşikler insan tarafindan keşfedilen yabancı maddeler ve insanlar bu bileşikleri parçalayacak enzimlere sahip olmadığı için ani veya kronik zehirlenmeler yaşanması mümkün.
Organik ürün alırken tüketici nelere dikkat etmelidir?
Sertifikasyonu yapan firmaların bitkinin tohumundan ekim-dikimine ve gelişmesinden hasadına kadar çok ciddi bir şekilde denetim yapmaları gerekmektedir. Bu çok zor bir kontroldür. Sertifika veren kuruluşların da habersiz olarak bilim adamları ya da devlet tarafından zaman zaman denetimi gerekebilir. Duyduğum kuşku, bitki koruma alanında dünyadaki bugünkü teknolojik gelişme ile Türkiye’de meyve ve sebzelerde her yıl görülen önemli hastalık ve zararlılar konusundaki bilgilerimden kaynaklanıyor. Bu açıdan sertifikasyon organik tarımın en önemli yönüdür ve sertifika veren firmaların güvenilir olmaları çok önemlidir.
Devletin organik tarımı teşvik etmesi gerektiği belirtiliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de birim alana kullanılan ilaç miktarı, Avrupa ülkelerinden çok düşüktür. Örneğin İspanya’da 2.6, İngiltere’de 3.6, Almanya ve Fransa’da 4.4, Yunanistan’da 6.0, İtalya’da 7.6, Hollanda’da 17.5 kg iken Türkiye’de 0.5 kg’dır. Yani toprakları tarım ilaçları ile en az kirlenmiş ülke Türkiye’dir.
Bu da Avrupa’da organik tarım için en uygun ülkenin Türkiye olduğunu göstermektedir. Bu açıdan insan sağlığına gitgide artan bir önem veren zenginleşmiş Avrupa ülkelerine organik ürün ihraç eden bir ülke olmak ve bu konuda Avrupa birliği ülkeleri ile müşterek projeler üretmek için devlet desteğinin gerekli olduğuna inanıyorum.
Tarım ilacı kalıntısına bitkisel bazlı çözüm
Kükre Gıda A.Ş Yönetim Kurulu Üyesi Sabri Gülel, Sebze ve meyvelerin yüzeyindeki her tür mikroorganizma, zirai ilaç, kimyasal, gübre, parafin ve toprak kalıntılarını 2-3 dakika içinde yüzde 100'e varan oranlarda temizlediği ifade edilen yüzde 100 bitkisel bazlı sebze ve meyve arındırma konsantresi Exsir Sanitizer, dün basın toplantısı ile tanıtıldı. Türk gıda mühendisleri ve bilim insanlarından oluşan ekip tarafından geliştirilen ürünün, Ar-Ge çalışmalarına 700-800 bin avro harcadıklarını anlattı.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kodeksinde böyle bir ürünün tanımının olmadığını ifade eden Gülel, ''Sanayi Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bir komisyon kurdular. Bu konuyla ilgili çalışmalara başladılar. Ürünümüz için yeni bir kategori oluşturulacak'' dedi.
İlk ürünlerini İran, Kıbrıs ve Endonezya'ya ihraç ettiklerini belirten Gülel, son dönemlerde İran'da ortaya çıkan kolera salgınından dolayı orada faaliyet gösteren şirketlerin ürünle yakından ilgilendiğini bildirdi.
Ürünleri Ege Üniversitesi Gıda Mühendisliği Laboratuvarında sayısız testlerden geçirildiklerini kaydeden Gülel, şunları söyledi:
''Exsir, Türk Akreditasyon Kurumu onaylı laboratuvarlarda sebze ve meyvelerin üzerindeki parafin, zirai ilaçlar, mikrop, bakteri, gübre ve toprak kalıntıları konusunda sayısız testten geçti ve yüzde 100'e kadar başarılı bulundu. İçeriği ve performansı itibariyle sadece ülkemizde değil, dünyada da bir ilk. Exsir sayesinde artık tarım ilaçları soframıza sos olamayacak. Başta anneler olmak üzere Türk insanı artık sebze ve meyve üzerindeki her türlü zararlı maddelere karşı çaresiz değil.''
Dünyadaki tüm sebze ve meyvelerin yüzde 80'den fazlasının tarım ilaçlarıyla kirlendiğini belirten Gülel, sebze ve meyvelerin suyla yalnızca yüzde 5-20 oranında temizlenebildiğini, sirke ve limon suyu gibi geleneksel yöntemlerle ise yüzde 20-25 oranında bir arındırma sağlanabildiğini dile getirdi.
Gülel, tüketicilerin sebze ve meyvelerini temizlemek için çamaşır suyu kullanımı, bulaşık makinesinde yıkama gibi ilginç yöntemlere de başvurduğunu belirterek, Ziraat Mühendisleri Odası verilerinin, esas tehlikenin hormon değil ilaç kalıntıları olduğunu gösterdiğini, Ankara Ticaret Odası ve Türkiye Ziraatçılar Derneğinin hazırladığı ''Sofradaki SOS Raporu''na göre, kanser vakalarının artışında büyük payı olan 'pestisitler' adı verilen tarım ilaçlarının Türkiye'de aşırı, zamansız ve uygunsuz kullanıldığını kaydetti.
Su, sirke ya da diğer yöntemlerle asla temizlenemeyen yağ bazlı zirai ilaç kalıntısı, böcek ilacı, parafin, gübre kalıntısı, mikroorganizma ve bakterilerin büyük tehlike oluşturduğunu, bu ilaçların gıda zehirlenmelerinden bağışıklık sistemi bozukluğuna, alerjik rahatsızlıklardan kansere kadar çeşitli sağlık sorunlarına yol açtığını dile getirdi.
Gülel, ''Kükre Gıda olarak, tüketicilerin talep ve ihtiyacına cevap olacak bir sebze meyve arındırma konsantresi üretmek için yola çıktık. 21 aylık Ar-Ge çalışmalarımız sonucunda yüzde 100 bitkisel bazlı Exsir Sanitizer'i ürettik. Sanitizer başlığı altında yeni bir kategori oluşturan Türk markası Exsir'in yeni neslin temizleme yöntemi olarak Türk ve dünya mutfaklarının vazgeçilmezi olacağına inancım sonsuz'' diye konuştu.
Verilen bilgiye göre, Exsir'in içeriğinde mısır ve hindistan cevizinden elde edilen yüzey aktif madde, şeker pancarından elde edilen organik asit, bitkilerden elde edilen organik çözücü, tarçın yağı, beyaz sirke ve su gibi maddeler bulunuyor.
Mr.Muhendis
24.01.2010, 10:01
Tarımsal İlaçların Olumsuz Etkileri
Giderek artış gösteren tarımsal mücadele ilaçlarının, insan nüfusunun beslenmesi ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği açısından faydaları oldukça yüksektir.
Ancak, beklenen faydaların sınırları doğru olarak çizilmediğinde veya amaç dışı kullanıldıklarında olumsuz etkileri ile karşılaşmamız her zaman mümkündür. Bu olumsuz etkilerin başında da zararlıların ilaçlara direnç kazanması gelmektedir.
DDT`nin 1939 yılında tarımsal ilaç olarak kullanılabilirliğinin ortaya çıkması keşfi ile tarım ilaçlarının kullanımında büyük bir artış olmuştur. Tarımda yeşil devrimin başladığı 1960-1970`li yıllarda ise sentetik kimyasal tarım ilaçlarının kullanımı artmıştır. Zararlıların mücadelesinde kullanılan kimyasal ilaçlar, kısa vadede çözüm olarak görünse de yanlış uygulamaların olumsuz etkileri zamanla ortaya çıkmıştır. Kuşlar, balıklar ve arılar yok edilerek doğal denge bozulmuş ve hatta besin zincirine katılan DDT`nin yağ dokusunda birikmesiyle insanlarda da toksik etkiler ortaya çıkmıştır.
Bir tarımsal zararlıya karşı belirli bir kimyasalın uzun süre art arda kullanılması sonucunda, buna dayanıklı bireyler çoğalır ve zamanla dayanıklı ırk meydana gelir. Pestisitlere karşı dayanıklılık tüm böceklerde görülebilir. Ancak, kırmızı örümcekler ve yaprakbitleri gibi gelişme süreleri kısa ve bir yılda çok sayıda döl veren zararlılarda dayanıklılık daha kısa sürede ortaya çıkmaktadır. Dayanıklılık ilk kez 1908 yılında San Jose kabuklubitini, Quadraspidiotus perniciosus Comst. (Hemiptera: Diaspididae) kontrol altına almak için uygulanan kükürt-kireç karışımına karşı belirlenmiş, bunu hidrojen siyanide karşı dayanıklılık kazanan Kırmızı kabuklubit, Aonidiella aurantii (Maskell) (Hemiptera: Diaspididae) ve Zeytin karakoşnili, Saissetia oleae Bern. (Hemiptera: Coccidae) takip etmiştir.
Kimyasal mücadelede özellikle sentetik böcek öldürücülerin kullanımının yaygınlaşması ile zararlıların bunlara karşı dayanıklılığı artış göstermiş ve zararlılar kontrol edilemez duruma gelmiştir. Kimyasallara karşı dayanıklılık, 1946 yılında toplam 11 böcek türünde görülürken, bu sayı 1960 yılında 160 türe, 1970 yılında 244 türe, 1980 yılında ise 428 türe ulaşmıştır. Günümüzde ise dayanıklı böcek türü sayısı 500`ü aşmıştır. Bu belirtilen sayı içerisinde Diptera takımına bağlı türler en büyük kısmı oluşturmuş olup, bunu sırası ile Lepidoptera, Coleoptera, Acarina ve Hemiptera takımları takip etmiştir.
Genetiği Değiştirilmiş Bitkiler ve Böceklerde Dayanıklılık
Yaklaşık 20 yıldır, böceklere dayanıklı, genetiği değiştirilmiş ürünler ile ilgili pek çok araştırma yapılmıştır. Biyoteknoloji alanında yapılan araştırma ve uygulama konularına göz atıldığında, biyoteknolojinin özellikle sağlık, tarım, gıda sektörleri ile kimyasalların çevreye verdiği zararın giderilmesi için kullanıldığı görülmektedir. Biyoteknolojinin en geniş kullanım alanını tarım oluşturmuştur. Tarla denemesi yapılan ürünlerin çoğunda amaç, yabancı ot ilaçlarına, virüs veya böceklere karşı dayanıklı ürün elde edilmesi şeklinde olmuştur. Böceklere dayanıklılığın artırılması Bacillus thringiensis (Bt) adlı bir bakteriden elde edilen endotoksinlerin bitkilerde sentetik genlerle sentezlenmesi temeline dayanmaktadır. Bacillus thringiensis`in böcek öldürücü etkisinin, içinde bulunan kristal proteinlerden kaynaklandığı ortaya çıkarılmış ve bu proteini kodlayan genin izolasyonundan sonra bitkilere aktarımıyla böceklere dayanıklı transgenik bitkiler elde edilmiştir. Genetiği değiştirilmiş ürünler ekolojik açıdan kimyasal pestisid kullanımını azalttıkları gibi sürekli Bt endotoksini üreten ürünler tarım zararlılarında Bt endotoksinine karşı direnç gelişmesini hızlandırabilmektedirler. Yapılan araştırmalarda Bt ürünlerin yaygın ekimini takip eden birkaç yıl içinde zararlıların Bt`ye direncinin yaygınlaşabileceği rapor edilmiştir (Gould, 1988,1991). Amerika`da Illinois Üniversitesi`nde geliştirilen bir Bt mısır bilgisayar modelinde, bütün üreticilerin Bt mısır yetiştirmesi halinde yalnızca bir yıl içinde zararlıların direnç geliştireceği ön görülmüştür (Berghart, 1998). Kuzey Carolina Üniversitesi`nde ise, araştırmacılar mısırla beslenen bir güve türü popülasyonunda Bt direnç geni saptamışlardır (Gould ve ark., 1997). Arizona Üniversitesi`nde yapılan bir başka çalışma da böceklerin Bt pamuğa karşı beklenenden daha çabuk direnç geliştirebileceğini göstermiştir. Bt`ye dirençli böceklerin (Pembekurt, Pectinophora gossypiella) üreme döngüsünün, duyarlı böceklerle eşzamanlı olmadığı belirlenmiştir. Bu durumda Bt`ye dirençli böceklerin yalnızca kendi aralarında üreyebileceği ve sonuç olarak Bt`ye dirençli böcek sayısının hızla artabileceği rapor edilmiştir (Ewbank,1999).
Ayrıca, antibiyotik dayanıklılık genlerinin bakteriler aracılığıyla insan ya da hayvan bünyesine geçmesi nedeniyle dayanıklılık oluşması da büyük tehlike oluşturmaktadır. Genetiği değiştirilmiş ürünleri tüketen canlının sindirim sisteminde bulunan bakterilerin genetiği değiştirilmiş ürünlerin yapısında bulunan antibiyotik direnç genini alması mümkün olabilmektedir. Çünkü bakteriler arasında doğal yollarla gen alışverişi yapıldığı bilinmekte ve bakteriler uygun ortamda çıplak DNA`yı yapısı içine alabilmektedir. Yapılan bir araştırmada zararlı ot mücadelesinde kullanılan kimyasallara dirençli kanola poleni ile beslenen bal arılarının sindirim sisteminde bu kimyasala dirençli enterobakteriler ve mayalar bulunduğu gösterilmiştir (Osborne ve Kaatz, 2004). Yani insan ve besi hayvanlarının sindirim sisteminde doğal olarak bulunan enterobakteriler, GDÜ`lerin tüketilmesi sonucu, antibiyotiğe direnç özelliği kazanabilirler.
Ilaçların Kullanım Şekli ile Dayanıklılık Ilişkisi
Geniş etki spektrumlu, kalıntı bırakan temas etkili ilaçların fazla kullanımı, pestisitlerin gereğinden daha sık uygulanması, aşırı dozlarda kullanılması direnç oluşumunu teşvik eder. Organik klor bileşiklerinin kalıcılığı dayanıklılığı geliştirmede etkili olmuştur. Bu özellik, onların çevreye dağılımında yardımcı olmaktadır. Memelilere olan etkisi düşük olmasına rağmen zamansız, dikkatsiz ve geniş uygulamalardan kaçınmak gerekir.
Dayanıklılık gelişmesinden sakınmak için; zararlılara karşı yapılacak kimyasal mücadelede geniş alan uygulamalarında uygulama yapılmayan alanlar da bırakılmalıdır. Böylelikle, uygulama sonrası sağ kalan bireylerle birlikte yaşayan ilaç uygulanmamış bireylerde direnç geliştirme önlenebilir. Pestisit kullanımına alternatif olarak düzenlenen diğer bir strateji ise; iki yıl boyunca organik klorlu, iki yıl organik fosforlu ve daha sonra bunların tekrarı olarak yapılacak uygulamadır. Aynı ilacın art arda sürekli kullanımının önlenmesinin yanı sıra seçici ilaçların kullanımı da teşvik edilmelidir. Kaplama ilaçlama yerine lokal veya bölgesel ilaçlama yapılmalıdır. Zararlıyı görmeden yapılan koruyucu ilaçlamalar ile takvimsel ilaçlama alışkanlıklarından da vazgeçilmelidir. Yanlış ilaçlama uygulamalarında potansiyel zararlılar ana zararlı konuma geçebilmekte veya yeni zararlıların ortaya çıkmasına neden olunabilmektedır. Çeşitli canlıların bulunduğu bir ortama bir pestisit uygulandığında, burada kurulmuş olan doğal denge bozulmakta, pestisit kullanımı ile hedef alınan zararlı yanında, hedef alınmayan bazı canlılar da yok olmaktadır. Bozulan doğal denge sonucu, kimyasal ilaçlara karşı düşmanlarından daha fazla direnç gösteren veya çoğalma potansiyeli daha fazla olan bir canlı ortamda üstünlük kazanmakta ve dominant tür haline veya ana zararlı konumuna geçebilmektedir. Bu durum daha çok ilaç kullanımına neden olmaktadır. Fazla ilaç kullanımı ile doğada var olan faydalı böcekler de yok edilmekte ve doğal denge bozulmaktadır. Tüm bu olumsuzlukları azaltmak için entegre zararlı yönetimi çerçevesinde mücadele programları oluşturulmalıdır. Öncellikle biyolojik mücadelede kullanılan faydalı böcekleri dikkate almak ve seçici tarımsal ilaçlar kullanmak ilk adım olmalıdır. Tarımsal ilaçların direncinin bilinmesi, zararlılara karşı yönetim programlarının geliştirilmesi ve direncin gelişim sürecinin değerlendirilmesi açısından önemlidir. Bu durum alternatif insektisitlerin seçimini kolaylaştıracak ve üreticiye tavsiye edilebilmesini sağlayacaktır.
Zararlılarda görülen dayanıklılığı çoğu zaman yok etmek mümkün değildir. Ancak, zararlılara karşı pestisit uygulamalarında bazı önlemler alınarak, zararlıların dayanıklılık kazanmalarının önüne geçilebilir veya azaltılabilir. Bu önlemlerden bazıları şunlardır:
1. Geniş etkili, yani etkiledikleri zararlı sayısı fazla olan pestisitler tercih edilmemelidir.
2. Sadece hedef alınan zararlıya etkili, seçici pestisitler kullanılmalıdır.
3. Ilaçlamalar sık aralıklarla yapılmamalıdır.
4. Aynı etkili maddeye bağlı pestisitler art arda ve sık olarak kullanılmamalıdır.
5. Etki süresi kısa olan pestisitler tercih edilmelidir.
6. Yüksek dozlarda kullanılmamalıdır.
7. Bir zararlıya karşı hazırlanacak ilaçlama programlarında farklı etkili madde gruplarından ilaçlara yer verilmelidir.
8. Ilaçların etkinliğini artıracak sinerjist maddeler ilaçlara ilave edilmelidir.
9. Bazı bölgelerde ilaçlanmayan alanlar bırakılmalıdır.
10. Çevrede daha kısa süre kalıcılığı olan ilaçlar kullanılmalıdır.
11. Geniş kapsamlı uygulamalardan çok lokal ilaçlamalar yapılmalıdır.
Yukarıda bahsedilen önlemler ile zararlıların pestisitlere karşı kazanacağı dayanıklılığın önüne geçilebilir. Bu önlemler aynı zamanda çevre kirliliğinin azalmasına ve doğal dengenin korunmasına da destek olacaktır. Bu doğrultuda ülkemizde çevre ve sağlık riskleri olan ruhsatlı pestisitler yeniden gözden geçirilmiş ve bazılarının kullanımları kısıtlanmış ya da ruhsatları iptal edilmiştir. Son olarak 2008 yılında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğünün kararı gereği 75 aktif maddenin imalat ve ithalatı sonlandırılmıştır.
Ekoloji Magazin
enes1905
10.06.2010, 10:04
ty beyler
Tarım ilaçları üzerlerinde yazan dozlarda kullanılmalıdır. Bu miktarlar rastgele değil, belirli hesaplar doğrultusunda bulunmaktadır. İlaçlar dozunda ve zamanında kullanıldığı taktirde zararı en az olacaktır. Detaylı bilgiler veren arkadaşlara teşekkürler.
vBulletin, Copyright ©2006-2024, Jelsoft Enterprises Ltd.