Mr.Muhendis
30.12.2010, 21:33
Bitki ıslahı çalışmalarında amaç; yüksek verimli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, üretim maliyeti düşük, sanayiye ve tüketiciye uygun, kaliteli yeni çeşitlerin tarıma kazandırılmasıdır. Islahçı, çalışmalarında bu amaca ulaşmak için bir taraftan ıslah yöntemlerini geliştirmekte, diğer taraftan genetik çeşitliliği temel alarak yeni genetik kaynakları aramaktadır. Genetik yapısı üniform olan ıslah edilmiş çeşitlerde yeni çeşitlerin ıslahına temel oluşturacak genetik varyasyon oldukça kısıtlıdır. Islah çalışmalarının temelini oluşturan genetik varyabilitenin korunması için yerel çeşitler, köy populasyonları, kültür çeşitlerinin primitif akrabaları, doğada mevcut diğer primitif türler ile geçit formları, ıslah edilmiş çeşitler, bazı önemli karakterlere sahip ıslah hatları ile yurt dışından introdüksiyon yolu ile gelmiş olan materyalin toplanıp, korunması gerekmektedir.
Dünyamızda, 250 bin tür kadar olan çiçekli bitkilerden sadece 200 kadarı gerçek olarak kültüre alınmış durumdadır. Bunlardan da 100 kadarı önemli ürünler olup 30 kadarının dünya üretimi 10 milyon tonun üzerindedir. Bu türlerin tümü insanlar tarafından yabani formlarından geliştirilmiştir (1).
Hem yabani hem de kültür koşullarında adaptasyonun genel koşulu ise genetik varyabilitedir. Doğal bitki populasyonları ve ilkel bitki populasyonları önemli ölçüde genetik varyabiliteye sahiptirler. Genel olarak da varyasyon miktarı yabani ve ilkel çeşitlerde yüksektir (1).
Hastalık ve zararlılara dayanıklılık, stres faktörlerine dayanıklılık, kalitenin geliştirilmesi ve ıslah sistemlerinin geliştirilmesi için çalışan bitki ıslahı ve ıslahçıları bunlar için gereken varyabiliteyi bitkisel gen kaynakları içerisinde bulunan genetik çeşitlilikten sağlamaktadırlar.
Bitki genetik kaynaklarında, genetik çeşitliliği oluşturan ve genetik varyabilitelerinden yararlandığımız bitki tiplerini dört sınıfta toplayabiliriz;
1. Yabani türler
2. Geçit formlar
3. Köylü populasyonu ve geleneksel çeşitler
4. Geliştirilmiş çeşitler ya da ıslah çeşitleri
Yabani Türler
Kültür türlerine yakın akrabadırlar. Dayanıklılık ıslahında gen kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Geçit Formları
Bunların kültür formları ile yabanilerin doğal melezlenmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülebilir. Genetik materyalin farklılaşması ve evrimi açısından önem taşırlar.
Köylü Populasyonu ve Geleneksel Çeşitler
Geleneksel tarım koşullarına uymuş çeşitlerdir. Genetik yapılarında, çeşitli hastalık ve zararlılara karşı sigorta görevi yapan özelliklere sahiptirler. Üretici bir sonraki yıl ekeceği tohumu o yıl tarlada bulunan çeşidin içinden seleksiyonla kendisi alır. Böylece giderek yöresel, çevre koşullarına daha uygun, geleneksel çeşitler ortaya çıkar. Bu çeşitlerin sahip oldukları genler, geliştirilmiş çeşitlere aktarılabilmektedir.
Geliştirilmiş Çeşitler veya Islah Çeşitleri
Özel amaçlar için geliştirilmişlerdir. Bu çeşitleri ıslahçılar gelecekteki ıslah çalışmalarında, genetik kaynak olarak kullanabilirler (5).
Geleneksel ve geliştirilmiş çeşitlerin yabani ve geçit türlerine oranla doğadan kaybolma tehlikesi daha fazladır. Bunun için toplanmaları gerekir.
Bitkisel gen kaynaklarına bitki ıslahında hastalıklara karşı dayanıklık elde etmek için sıklıkla başvurulmaktadır. 1867 yılında, Ceylon’da (Sri Lanka), kahve plantasyonunda görülen Coffee rust, ülkenin kahve ihracatının % 7’ye düşmesine neden olmuştur. Kahve pasına dayanıklılık geni kahvenin yabani türü olan Cofea canaphora’dan aktarılmıştır (5).
1940 yılında tüm Avrupa ülkelerinde görülen patates mildiyösü (Phytophthora infestans) özellikle İrlanda’da 1946-1951 yılları arasında büyük bir kıtlığa neden olmuş ve nüfusun 1 milyonu açlıktan veya beslenme bozukluğuna bağlı hastalıklardan ölmüştür. Nüfusun 1.5 milyonu ise ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Bu olaylar ıslahçıları, kültür patatesi (Solanum tuberosum L.)’a gerekli olan dayanıklılık genini aktarmak amacıyla, Solanum demissum ve diğer yabani patates türlerini melezlemelerde kullanmaya yöneltmiştir. Bu çalışmalar sonucu, dayanıklı çeşitler geliştirilmiş ve söz konusu hastalıktan kaynaklanan açlık sorunu giderilmiştir (5).
1945 yılında bağ mildiyösü (Uncinula necator), Fransa’daki bağ plantasyonunun hemen hemen yok olmasına neden olmuştur. Yabani bağ türlerinden Vitis cordifolia ve Vitis rupestris’deki dayanıklık genleri kültür formu Vitis vinifera’ya aktarılarak sorun çözümlenebilmiştir (5).
Türkiye, Suriye ve Irak’ın sınır bölgelerinde kültür nohutlarında gözlenen Antraknoz ve Fusarium’a dayanıklılığın, yabani türlerdeki bu karakterleri idare eden genlerin doğal tozlama ile kültür formlarına geçtiği bildirilmektedir (5).
1951 yılında Kaliforniya’da arpalarda görülen daha sonra tüm dünya arpa plantasyonlarını etkileyen BYDV’ye (Barley Yellow Dwarf Virus) dayanıklılık geni Etiyopya arpaları içinde bulunmuştur (5).
Türkiye’den toplanan yerel arpa örneklerinden pek çoğu İsveç’te yapılan değerlendirme çalışmalarında arpa mildiyösünün bilinen bütün ırklarına dayanıklı bulunmuş ve ıslah çalışmalarında ebeveyn olarak kullanılmıştır (5).
Bahsedilen örneklemelerden anlaşılacağı üzere, bitkisel gen kaynakları, bitki ıslahı açısından önemli bir yere sahiptir. Bilinmesi gereken diğer bir konu ise; bitkisel gen kaynaklarından yararlanarak elde edilen modern ürünlerle genetik tekdüzelik ortaya çıkmıştır. Bu genetik tekdüzelik, geleneksel tarım sistemlerindeki bitki plazmasının heterojenliğini bozmuş ve bu ürünlere zarar veren salgın hastalıklara da davetiye çıkarmıştır (2). Dünyada kültür bitkilerinin hastalıklardan büyük ölçüde zarar görmesinin sebebi birçok araştırıcıya göre mevcut kültür çeşitlerinde çok az dayanıklılık geninin bulunmasıdır. Yani genetik teklik sonucu genetik baz daraltılmış ve dayanıklılık genlerinin frekansı azaltılmıştır. Buna karşılık hastalık etmenlerinin genotip sayısında artış gözlenmektedir.
Kaynak: aylagrup
Dünyamızda, 250 bin tür kadar olan çiçekli bitkilerden sadece 200 kadarı gerçek olarak kültüre alınmış durumdadır. Bunlardan da 100 kadarı önemli ürünler olup 30 kadarının dünya üretimi 10 milyon tonun üzerindedir. Bu türlerin tümü insanlar tarafından yabani formlarından geliştirilmiştir (1).
Hem yabani hem de kültür koşullarında adaptasyonun genel koşulu ise genetik varyabilitedir. Doğal bitki populasyonları ve ilkel bitki populasyonları önemli ölçüde genetik varyabiliteye sahiptirler. Genel olarak da varyasyon miktarı yabani ve ilkel çeşitlerde yüksektir (1).
Hastalık ve zararlılara dayanıklılık, stres faktörlerine dayanıklılık, kalitenin geliştirilmesi ve ıslah sistemlerinin geliştirilmesi için çalışan bitki ıslahı ve ıslahçıları bunlar için gereken varyabiliteyi bitkisel gen kaynakları içerisinde bulunan genetik çeşitlilikten sağlamaktadırlar.
Bitki genetik kaynaklarında, genetik çeşitliliği oluşturan ve genetik varyabilitelerinden yararlandığımız bitki tiplerini dört sınıfta toplayabiliriz;
1. Yabani türler
2. Geçit formlar
3. Köylü populasyonu ve geleneksel çeşitler
4. Geliştirilmiş çeşitler ya da ıslah çeşitleri
Yabani Türler
Kültür türlerine yakın akrabadırlar. Dayanıklılık ıslahında gen kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Geçit Formları
Bunların kültür formları ile yabanilerin doğal melezlenmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülebilir. Genetik materyalin farklılaşması ve evrimi açısından önem taşırlar.
Köylü Populasyonu ve Geleneksel Çeşitler
Geleneksel tarım koşullarına uymuş çeşitlerdir. Genetik yapılarında, çeşitli hastalık ve zararlılara karşı sigorta görevi yapan özelliklere sahiptirler. Üretici bir sonraki yıl ekeceği tohumu o yıl tarlada bulunan çeşidin içinden seleksiyonla kendisi alır. Böylece giderek yöresel, çevre koşullarına daha uygun, geleneksel çeşitler ortaya çıkar. Bu çeşitlerin sahip oldukları genler, geliştirilmiş çeşitlere aktarılabilmektedir.
Geliştirilmiş Çeşitler veya Islah Çeşitleri
Özel amaçlar için geliştirilmişlerdir. Bu çeşitleri ıslahçılar gelecekteki ıslah çalışmalarında, genetik kaynak olarak kullanabilirler (5).
Geleneksel ve geliştirilmiş çeşitlerin yabani ve geçit türlerine oranla doğadan kaybolma tehlikesi daha fazladır. Bunun için toplanmaları gerekir.
Bitkisel gen kaynaklarına bitki ıslahında hastalıklara karşı dayanıklık elde etmek için sıklıkla başvurulmaktadır. 1867 yılında, Ceylon’da (Sri Lanka), kahve plantasyonunda görülen Coffee rust, ülkenin kahve ihracatının % 7’ye düşmesine neden olmuştur. Kahve pasına dayanıklılık geni kahvenin yabani türü olan Cofea canaphora’dan aktarılmıştır (5).
1940 yılında tüm Avrupa ülkelerinde görülen patates mildiyösü (Phytophthora infestans) özellikle İrlanda’da 1946-1951 yılları arasında büyük bir kıtlığa neden olmuş ve nüfusun 1 milyonu açlıktan veya beslenme bozukluğuna bağlı hastalıklardan ölmüştür. Nüfusun 1.5 milyonu ise ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır. Bu olaylar ıslahçıları, kültür patatesi (Solanum tuberosum L.)’a gerekli olan dayanıklılık genini aktarmak amacıyla, Solanum demissum ve diğer yabani patates türlerini melezlemelerde kullanmaya yöneltmiştir. Bu çalışmalar sonucu, dayanıklı çeşitler geliştirilmiş ve söz konusu hastalıktan kaynaklanan açlık sorunu giderilmiştir (5).
1945 yılında bağ mildiyösü (Uncinula necator), Fransa’daki bağ plantasyonunun hemen hemen yok olmasına neden olmuştur. Yabani bağ türlerinden Vitis cordifolia ve Vitis rupestris’deki dayanıklık genleri kültür formu Vitis vinifera’ya aktarılarak sorun çözümlenebilmiştir (5).
Türkiye, Suriye ve Irak’ın sınır bölgelerinde kültür nohutlarında gözlenen Antraknoz ve Fusarium’a dayanıklılığın, yabani türlerdeki bu karakterleri idare eden genlerin doğal tozlama ile kültür formlarına geçtiği bildirilmektedir (5).
1951 yılında Kaliforniya’da arpalarda görülen daha sonra tüm dünya arpa plantasyonlarını etkileyen BYDV’ye (Barley Yellow Dwarf Virus) dayanıklılık geni Etiyopya arpaları içinde bulunmuştur (5).
Türkiye’den toplanan yerel arpa örneklerinden pek çoğu İsveç’te yapılan değerlendirme çalışmalarında arpa mildiyösünün bilinen bütün ırklarına dayanıklı bulunmuş ve ıslah çalışmalarında ebeveyn olarak kullanılmıştır (5).
Bahsedilen örneklemelerden anlaşılacağı üzere, bitkisel gen kaynakları, bitki ıslahı açısından önemli bir yere sahiptir. Bilinmesi gereken diğer bir konu ise; bitkisel gen kaynaklarından yararlanarak elde edilen modern ürünlerle genetik tekdüzelik ortaya çıkmıştır. Bu genetik tekdüzelik, geleneksel tarım sistemlerindeki bitki plazmasının heterojenliğini bozmuş ve bu ürünlere zarar veren salgın hastalıklara da davetiye çıkarmıştır (2). Dünyada kültür bitkilerinin hastalıklardan büyük ölçüde zarar görmesinin sebebi birçok araştırıcıya göre mevcut kültür çeşitlerinde çok az dayanıklılık geninin bulunmasıdır. Yani genetik teklik sonucu genetik baz daraltılmış ve dayanıklılık genlerinin frekansı azaltılmıştır. Buna karşılık hastalık etmenlerinin genotip sayısında artış gözlenmektedir.
Kaynak: aylagrup