PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bitki Yetiştiriciliğinde Kimyasal madde ve Hormonlar Kullanılmalı mı -2


Livadi
09.08.2010, 22:32
Bitki Yetiştiriciliğinde Kimyasal madde ve Hormonlar Kullanılmalı mı? (2)



...Bitkilerde bu büyük verim potansiyelini ortaya çıkarmak için hormon ve kimyasallar kullanıldığında neden sorun ortaya çıkıyor ?...
İnsanlara uygulanan hormon ve ilaçlar tamamen doktor kontrolünde ve kontrollü koşullarda yapılmaktadır. Oysa bitkilere yapılan uygulamalarda, tarım uzmanlarının verdiği direktiflere çoğu kez yetiştiriciler uymamakta ve onların kontrolü dışında kalmaktadır.



Dolaysıyla bitki üstünde ilaç kalıntısı ve bileşiminde insan sağlığına zarar veren maddeler olabilmektedir.
Eskiden teknoloji ileri olmadığından, tarım uzmanları yabancı ot öldürmede kullanılan 2-4D ilacının 0,15-0,3 ppm dozlarını mecburen domateslerin meyve vermesi için önermiş, bu yolla verimin arttırılmasına gidilmiş ve bu doz uygulaması aynen kullanıldığında o zaman pratikte sorun yaratmamıştır.
Ancak yetiştiriciler, tarım uzmanlarının verdiği bu dozları aynen uygulamamış, fazla ürün alırım düşüncesiyle daha yüksek dozları kullanmış, meyveleri şekilsiz, ucun sivri, içi boş hale getirmiş ve bu ürünleri pazarlamıştır.
Hormon kullanılmasına karşı halkta bir tepki uyanmıştır. 24-D hormonun kullanımı daha sonra yasaklanmıştır. Yerini geliştirilmiş organik ve sentetik yapıdaki hormonlar almıştır.
Her zaman belirttiğimiz gibi, yetiştiriciler tarım uzmanlarının verdikleri bilgiler ışığında uygulama yapmalıdır.
Bitki beslemesinde gübre olarak kullanılan dozlar da aynı gerçeği ortaya koyar. Kimyasal gübrelerin verilen dozlarda kullanılması ve gerekli bitki yetiştirme sistemlerine uyulması durumunda, her hangi kötü bir etki ortaya çıkmaz.
Örnek verecek olursak, normali hektara 60-80 kg olan azotlu gübre dozlarını ıspanak, kıvırcık, marul, semizotu, taze soğan v.s gibi bitkilerde 120-200 kg’ma kadar çıkarılabilmektedir.
Yüksek dozlu azotlu gübreler atılarak yetiştirilen bitkilerin yaprakları büyük,koyu yeşil renkte ve kalitesi gösterişli olur. Normal gübrelemeye karşı %5-20 arasında fazla ürün verir.
Fazla ürün açlık sıkıntısı çeken dünyamızda daha fazla insanın beslenmesi demektir.
Ancak !....
Fazla azotlu gübreler ile yetiştirilen bu bitkilerde aşırı derecede oksalik asit, nitrat birikmesi meydana gelir. Nitekim yapılan araştırmalarda 120 kg azot verilen bitkilerde 0,5-2,5 gr/kg nitrat ve 0,2-1,5 gr/kg oksalik asit tespit edilmiştir.
Yetişkin bir insanın alacağı günlük nitrat miktarı 30-50 mg, oksalik asit miktarı 10mg, küçük çocukların alacağı nitrat miktar 10-20 mg ve oksalik asit miktarı 3-4 mg’dır.
Bu maddelerin miktarı pişirilme sırasında büyük ölçüde azalır. Zehirleme etkisi kaybolur. Gene de kalan kısmı vücudun bazı organlarında birikerek, safra kesesi, böbrek, mesane kum ve taşlarını meydana getirir
Kullanılan kimyasal ilaçlara gelince, esas sorun burada yatmaktadır. Beslenmede kullanılan bitkiler ile sanayide kullanılan bitkilere (pamuk v.s. gibi) atılan ilaçlar birbirinden farklıdır.
Sanayi bitkilerinin yetiştiriciliğinde kullanılan ilaçların dozları daha yüksektir. Bu yüzden etkileri fazladır. Daha uzun sürede parçalanır. Etkisi geç kaybolur. Bileşiminde insan sağlığına zarar verici maddeler yer alabilir.
Bazı yetiştiriciler ilaçlamanın etkisini artırmak için sanayi bitkilerinde kullanılması gereken ilaçları, bilgisizce, hiç düşünmeden, yanlış bir uygulama yaparak insan beslenmesinde kullanılan bitkilere atmaktadır.
Halbuki, insan beslenmesinde kullanılan bitki üzerine atılan ilaçlar, atıldıktan kısa bir süre içinde parçalanır ve etkisi kaybolur. Buna rağmen hasattan en az 3-10 gün önce ilaçlamaya son verilmelidir.
Fakat domates, biber, patlıcan, hıyar gibi sebzelerde hasat 1-3 gün aralıklarla yapılır. İşte hasat sırasında hastalık ve zarlıların ortaya çıkmasıyla, mecburi yapılması gereken ilaçlamalar süreye uymayı zorlaştırır ve ilaçlama yapılırsa bitkiler üzerinde atık ilaç kalabilir.

Ancak üzerinde ilaç kalıntısı bulunan ürünlerin hasat edilip pazara sunulması ve sofralarımıza gelinceye kadar geçen süreç içinde ve bu süreç ne kadar uzarsa, büyük bir miktarı parçalanabilir ve bakiye ilaç etkisi kısmen kaybolabilir.
Bu durum gerek kışlık, gerekse yazlık bitkilerin yetiştirilmesinde ortaya çıkabilir. Bu yüzden satın alınan bitkilerin evde mutlaka iyice yıkanması ve hatta sirkeli suda yaklaşık 10-15 dakika bırakılması, birçok ilacın bakiye etkisini kısmen ortadan kaldırabilir.

Bitkiler yetiştirilirken, atılan kimyasal ilaçların, gübrelerin, çevreye hatta bitkilere olan etkileri nelerdir. Bu bitkileri besin olarak kullandığımızda neler ortaya çıkabilir.

Organik maddeler ile kimyasal maddeler arasında belirgin farklar vardır. Bunlardan birisi ve en önemlisi kimyasal maddelerin biyolojik ve yaşamı zenginleştiren öğelerinin olmayışıdır.

Organik maddeler çabuk parçalanır, tabiatta çürür ve koloidal kil olarak toprağa karışır. Yendiğinde sindirim sistemimizde sindirilerek bağırsaklarda kolayca emilir ve kana karışır. Böylece vücudun her yanındaki hücrelere dağılır.

Hücrelerde cansız organik maddeler canlı yapıya dönüşür, yeni oluşan hücrelerin protoplazma yapımında, eski hücrelerin onarımında kullanılır ve vücudun enerjisi sağlanır.

Kimyasal maddelerde durum aynı değildir. Birçoğu vücudun çeşitli organları içinde birikir ve istenmeyen hastalık ve zararları ortaya çıkartır. Özellikle kanser, mesane ve safra kesesi, böbrek taşları oluşumuna sebebiyet verir.

Beslenme gereksinimleri karşılanan hücreler inanılmaz onarım gücüne kavuşur ve dışarıdan gelecek etmenlere karşı kendisini korur. Aksi halde hücrelerin direnci bozulur, hastalık ve zararlılara karşı yenik düşer.

İşte bu nedenle dengeli beslenme şarttır.
Beyaz ekmek,
Beyaz şeker,
Sofra tuzu,
Sözde zenginleştirilmiş maddeler,
Suni tatlandırıcılar,
Üzerinde, bünyesinde kimyasal kalıntı bulunduran yiyecekler ve benzerleri
Günümüzde insan sağlığı için en zararlı ve hatta zehirleyici ve öldürücü maddelerdir.
Peki neden ?....
Bu konuda birkaç örnek verebiliriz.

Beyaz un elde edilirken çağdaş yöntemlerle endospermden, tohumun özü (embriyosu) ve dane dış katmanı (kabuk) ayrılır. Böylece sadece endospermden yapılan beyaz unda beslenmeye yardımcı olacak enzim, vitamin ve mineral maddeler (demir, kobalt, bakır, manganez ve molibden gibi) uzaklaştırılır.

Geriye nişasta kalmış olur. Böylece beyaz unun besin özelliği büyük ölçüde kaybolur. Unun rengini ağartmakta kullanılan klor dioksit de doğal E vitaminini yok eder.
Bu ekmekler bir süre kenara bırakıldığında, üzerinde uzun zaman küflerin oluşmadığı, yani küflerin bile bu ekmekleri kolay kolay besin olarak kullanmak istemediği ortaya çıkar.
Beyaz şekerin işlenmesinde melas, vitamin ve mineral maddeler atılır. Beyaz şekerin karbonhidrat ve dolaysıyla kalori vermekten başka bir özelliği kalmaz. Şekerin beyazlatılmasında kullanılan maddelerin ise insan sağlığına zararlı olduğu söylenmektedir.
Bilindiği gibi yetiştirilen bitkilerin besin değerlerine ait özelliklerinin çıkartılıp, insan beslenmesindeki rolünü ortaya koymak, ancak yapılacak kimyasal analizlerle mümkün olur.
Analiz sonuçlarını ele alarak inceleme yapmak çok zaman alıcı olduğundan, bu kısa süreli konuşmamızda bize ışık tutacak küçük pratik bir bulgu vardır.
Oda “bitki özsuyu” dur
Yapılan laboratuar çalışmalarında, bitki sıkılıp, özsuyu bir kaba konduğunda, suyu buharlaşırsa, her bitkinin doğasına bağlı kalarak bir çökelti ortaya çıkar.
Sağlıklı bitkilerin kristalleri güzel, uyumlu ve muntazam bir yapı gösterirken, sağlıksız olanda yığılma, kabuklaşma ve dağınık bir şekil ortaya çıkar.
Doğal ve organik maddelerle beslenen bitkilerin özsuyu kristalleri düzenlidir. Özellikle aşırı ticaret gübresi verilmiş ve kimyasal kalıntı içeren bitkilerin özsuyu kristalleri dağınık yapılıdır.
Bu durum, aşırı gübreleme ve ilaçlamanın bitkilerde de rahatsızlık meydana getireceğinin kısmi bir belirtisidir.
Kontrolsüz, zamana uyulmadan atılan aşırı dozlu kimyasallar, sadece bitkilere ve o bitkileri besin olarak kullanan insanlara zarar vermez, aynı zamanda topraktaki organik maddelerin bozulmasına, mikroorganizmaların yaşamının kötüleşmesine ve toprağın yozlaşmasına neden olur.
Bu tip topraklarda, bilhassa fazla yağış ve sulama suyu kullanımı sonrası, toprak suyunun uçmasıyla kerpiçleşme ortaya çıkar. Kerpiçlerin kırılması, 40-50 cm’lik toprak işlemesini zorunlu kılar.
Oysa köklerin en fazla yayıldığı bölge olan 10-20 cm’den daha derin toprak işlemesi , toprak canlılarının havasız alt toprak katlarına atılması ve dolaysıyla orada öldürülmesi, yani toprak canlılığının yok edilmesidir.
Derin sürme zaman alıcı, işçiliği arttırıcı ve maliyeti yükseltici bir yüktür. Ayrıca alt katlarda biriken tuzlu tabakaların üst kısma çıkartılması, toprağın en iyi kısmının da tuzlanmasına ve çoraklaşmasına neden olur.
Bilinçsiz kullanılan kimyasal maddelerin kötü etkileri sadece toprakla kalmaz, onun üzerine yetişen bitkilerde ve o bitkilerle beslenen insanlarda kendisini gösterir.
Göllerde ve denizlerde yaşayan canlılara bile yavaş yavaş etki eder. Onları zehirler ve öldürür. Çükü bu maddeler yer üstü ve yeraltı sularına karışır. Bu sular göllere ve denizlere kadar ulaşır.
Sağlıklı bir toprak, özellikle sadece organik gübreler kullanılarak, organik madde ve besin miktarı kısmen iyileştirilmiştir. Azalan bitki besin maddeleri esas olarak kimyasal gübrelerle tamamlanmış, 10-30 cm derinliğinde işlenmiş, mikro organizmaların fazlaca oluştuğu bir canlı topraktır.

Bitki yetiştirirken mümkünse hiç kimyasal madde kullanmamak, insan sağlığı bakımından en iyi bitki yetiştirme metodudur.
Bu da kütlesel üretim için kimyasal maddelerin zorunlu kullanıldığı “KLASİK TARIMA” karşı, hiçbir kimyasal maddenin kullanılmadığı, alternatif olabilecek bir metot “ORGANİK TARIM” dır.


Prof.Dr.Atila Günay
Emekli öğretim Üyesi