PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuraklığa Dayanıklı Bitkiler


Mr.Muhendis
03.07.2010, 09:53
Toprakta oluşan su eksikliğine tüm bitkiler aynı ölçüde ve aynı şekilde tepki göstermemektedir. Su noksanlığı koşullarında, farklı bitki türlerinin aynı tepkiyi göstermesi bir tarafa, ayni türe ait çeşitler arasında dahi, kuraklığa mukavemet bakımından farklılaşmalar vardır. Kurağa dayanımı daha yüksek olan tür ve çeşitler, toprak su rejiminin uygun olmadığı hallerde dahi, dokularındaki nemi diğer bitkilere göre daha yavaş kaybetmekte ve sitoplazmanın dehidratasyonu bile sınırlı ölçülerde ve daha uzun zaman dilimi içerisinde gerçekleşmektedir.

Diğer taraftan, vejetasyon periyodunun farklı dönemlerinde, aynı bitki türünün veya çeşidinin toprakta oluşan nem eksikliğine karşı dayanımı aynı ölçüde olmamaktadır. Zira bitki gelişmesinin belirli evrelerinde bitkiler topraktaki su eksikliğine karşı çok duyarlı olmaktadır. Topraktaki su noksanlığı, bitkilerin su stresine karşı çok duyarlı oldukları dönemlere rastladığında, bitki-su dengesi bozulduğu gibi, uygulanan sulamalar ile belirtilen dengenin tekrar kurulması durumunda dahi, temel fizyolojik olaylarının stres öncesindeki düzeye ulaşması güçleşmekte ve sonuç olarak verim kayıpları kaçınılmaz olmaktadır.

Türkiye'de yetiştirilen ana bitkilerin su noksanlığına dayanıklı veya duyarlı oldukları dönemler genelde bilinmektedir. Gerek Üniversiteler, gerekse Enstitülerinde yapılan araştırmaların önemli bir bölümünde, sulama programları belirtilen bitki özellikleri esas alınarak oluşturulmakta, hatta mısır, ayçiçeği, pamuk, soya vs. bitkilerin her bir devresinde yapılan eksik su uygulamasının neden olduğu oransal verim azalışları da belirlenmiştir. Ancak, kritik olarak isimlendirilen devrelerde ortaya çıkan su eksikliğinin verimi düşürücü etkisinin, o dönemlerde temel fizyolojik olayların çok yoğun bir şekilde gerçekleşmesinden kaynaklandığı ve bitki-su dengesinde ortaya çıkan bozuklukların bitkiye işlevsel bozukluklar olarak yansıdığı hususları, her zaman açıklanamamaktadır. Dolayısıyla, çok mesai ve maddi kaynaklar harcanarak yapılan ve çok değerli bulgular elde edilen çalışmalar, tam olarak değerlendirilememektedir. Oysa, bitki-su ilişkilerinde cereyan eden, son derece karmaşık fizyolojik olayların sadece önemli olanlarının dahi bilinmesi, araştırma yapanların elinde çok güçlü bir araç haline dönüşecektir.

Tüm bitkiler, farklı büyüme ve gelişme dönemlerinde gereksinim duydukları suyu yaşadıkları ortamdan sağlamak zorundadır. Suyun bitkiler tarafından sağlanması, ise tamamen bitkilere ait temel fizyolojik olayların etkisi altında kalmaktadır. Hatta meyve yetiştiriciliğinde belirtilen su temini olayı, daha da karmaşık halde olmaktadır. Zira, bitkinin türü ve çeşidinin yanısıra kullanılan anaç-çeşit kombinasyonlarının karşılıklı etkileşimi, meyve ağaçlarının değişik yaşta ve farklı gelişme devrelerinde, toprakta oluşan nem açığına farklı şekillerde tepki göstermesi, meyve fidanlarının sulama suyu gereksinimlerinin belirlenmesi bakımından ayrıcalıklı etmenlerdir. Öyle ki, bitkilerin vejetatif gelişmesi ile meyve gözü oluşumu ve meyve verimi arasındaki dengenin korunması açısından, bazı dönemlerde yapılan sulamalar yarar sağlamak yerine, zarara neden olduğu meyveciler tarafından uzun yıllardır bilinen bir husustur.

Diğer yönden, elma ve armut gibi meyve türlerinden ayrıcalıklı olarak sert çekirdekliler, hasat dönemini takip eden süre içerisinde de toprakta oluşan rutubet eksikliğine karşı, en az diğer hassas devrelerde olduğu kadar duyarlıdır. Hasat sonrasına rastlayan meyve gözü teşekkülü devresinde, toprak kök bölgesindeki rutubetin düşmesi, meyve gözü teşekkülü olaylarının durmasına veya diğer bir ifadeyle, takip eden yılda meyve veriminin ciddi boyutlarda azalmasına neden olduğu bildirilmektedir.

Değinilen bilgiler işığında, sert çekirdekli meyve türleri için sulama programlarının oluşturulmasında, araştırmada ve uygulamada sıkça rastlanılan ve vejetasyon süresinin başlangıcından hasat dönemine kadar sürdürülen, aynı sulama aralıkları ve sulama suyu miktarlarını içeren yaklaşımdan ziyade, bitkinin fizyolojisi esas alınmalı ve sulama uygulamaları sadece süren yılın değil, izleyen yılın meyve verimini de sağlamaya yönelik olmalıdır. Kaldı ki, vejetasyon süresinin başından hasat olgunluğuna kadar, mikro sulama yöntemleriyle kesintisiz olarak sürdürülen sulama uygulamaları, zaten sınırlı olan su kaynaklarının boşuna tüketilmesi anlamını taşımaktadır.

Belirtilen bağlamda, örneğin kayısı için uygun sulama programlarının saptanması ile ilgili çalışmalarda, belli bir yıl içerisindeki verimi düşünerek sadece kritik dönemler olarak bilinen meyve çekirdeğinin sertleşmesi (2. dönem, devre) ve meyvelerin hızlı gelişimi (3.) dönemlerini değil, izleyen yılda elde edilecek verim açısından yaşamsal önem taşıyan ve hasat sonrasına rastlayan meyve gözü oluşumu döneminin de dikkate alınması gerekmektedir. Benzer ayrıcalıklar, diğer meyve türlerinin (şeftali ve kiraz) fizyolojisinde de gözlenmektedir. Ayrıca, bitkinin fizyolojisi esas alınarak yapılan araştırmalarda, farklı devreler süresince toprakta yaratılan nem açığına, bitkinin tepkisi ile dayanımının göstergesi niteliği taşıyan biyokimyasal değişimlerin incelenmesi ve belirtilen değişimlerin sulama programlamasında uygulanabilirliğinin irdelenmesi zorunlu olmaktadır.