Mr.Muhendis
14.06.2010, 12:26
1. Mevcut durum
Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri sürdürülen kalkınma çabalarına paralel olarak, özellikle 1950’lerden itibaren sanayileşme, nüfus artışı ve hızlı bir şehirleşme görülmektedir. Belirtilen bu hızlı gelişmelere kâr etme amacı da katıldığında sanayi bölgeleri, yerleşim alanları, yollar ve turistik bölgeler için gerekli görülen tarım arazileri kaybolmaktadır. Verimli tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasını etkileyen en önemli faktörlerden biri de izlenen politikalar ve kanunî boşluklardır. Bir sektördeki vergi,
fiyat ve benzeri teşvik unsurları diğer sektörlerle âhenkli olarak düzenlenmezse gelişmeler diğer sektörlerin aleyhine olabilmektedir.
Günümüzde çevre ve tarım alanlarının korunmasına yönelik çok sayıda hukukî düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeler farklı kuruluşların yetki alanlarına girmekte. 1982 Anayasası’nda, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda, 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda, 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’nda, 2965 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda yer almaktadır. Bunca hükmün bir arada uygulanamaması, uygulayıcı kuruluşların koordinasyon içinde çalışmamaları sonucu tarım topraklarının, tarım dışı amaçlarla kullanılmasına
fırsat verilmiş olmaktadır.
Tarım arazisi günümüzde çok çeşitli amaçlarla kullanılır hale gelmiş olup, bunları içeriklerine göre şu dört bölüm halinde incelemek mümkündür:
a. Konut alanları
Sanayileşme, nüfusun hızla artması ve köyden şehre göçün başlaması, yeni yerleşim alanlarına olan ihtiyacı arttırmıştır. Bunun sonucu olarak şehirlerde plansız ve kontrolsüz yapılaşmalar olmuş ve şehir çevrelerindeki tarım arazilerine doğru yayılmalar başlamıştır. Şehirlerin etrafındaki bağ, bahçe ve tarla arazileri büyük bir hızla yeni yerleşim bölgelerine dönüşmüştür. Arazi kullanım amaçlarına göre uzun dönemli bir planlama yapılmadan yerleştirilmesi, yapılan planların uygulamadaki geçersizliği son değişikliklerle şehir imar planlarının yapımında yetkili mercilerin değişmesi ve kontrol yetersizliği, tarım arazilerinin kaybını hızlandırmaktadır. Yerleşim alanları civarındaki tarım arazilerinin arsaya
dönüşmesi ile değerinde meydana gelen âni artış karşısında, bu arazilerin tarımsal amaçlı kullanımının devamını sağlamak güçleşmektedir. Şehirlerin gelişme yönleri, arsa taleplerinden önce belirlenerek gerekli planlamalar yapılmadığı için tarım arazileri, emlâk komisyoncularının istekleri yönünde ve bu değer artışına bağlı olarak kolaylıkla tarım dışı kullanıma kaymaktadır.
Tarım toprakları üzerinde gelişen bazı il merkezlerinin tarım dışı bıraktığı alanlar konusunda elde edilebilen bazı istatistikî veriler Çizelge 1 de gösterilmiştir. 1985 yılı nüfus sayımına göre il ve ilçe merkezleri nüfusu 26.8 milyon olup nüfusun % 53’ünü teşkil etmekteydi. Bu rakamın 1990 yılında 32 milyonu bulacağı tahmin edilmekteydi. Son nüfus sayım verilerine göre kırsal alanda yaşa-
yan nüfusun % 41.5 düzeylerine gerilediği anlaşılmaktadır. Buna göre şehir nüfusundaki artış, 1965-1969 yıllarında o zamanki Toprak-Su Genel Müdürlüğü’nce hesaplanan 569 bin hektarlık yerleşim alanının, 1990’lı yıllarda 1 milyon hektarı aşmasına sebep olacağı düşünülmekteydi. Bu konudaki ölçümler çok güncel olmamakla birlikte yerleşim alanlarının bütün arazi sınıfları içindeki
toplam değeri 726441 ha. olarak hesaplanmaktadır. Bu değerin içine turistik alan, sanayii, askeri ve hava alanları dahil değildir. Gerekli önlemler alınamadığı için tarım arazilerinin tarım dışı kontrolsüz kullanımı geçmişte olduğu gibi sürmektedir.
b. Sanayi alanları
Yerleşim ve çevre kirlenmesi konularında disiplin getirilmesi, aşırı şehirleşme ve nüfus problemlerinin çözümlenmesi ve diğer bazı amaçlarla, organize sanayi bölgeleri kurulması yoluna gidilmiştir. Türkiye’de ilk olarak Bursa Organize Sanayi Bölgesi 1966 yılında tamamlanarak sanayicilerin hizmetine açılmış, 1967 yılından itibaren de 63 ilde organize sanayi bölgesi kurulması için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılmıştır. Her il ve ilçede bir küçük sanayi sitesinin kurulması zorunluluğu açıktır. Ancak her ilde bir organize sanayi bölgesinin kurulması yönündeki kararın yanlışlığı ise geçtiğimiz yıllardaki uygulamalarla görülmüştür. Nitekim bazı organize sanayi bölgelerine sanayicilerin çekilmesi mümkün olmamıştır. Çünkü kurulan sanayi bölgelerine yapılan yatırım masraflarının sanayiciye yansıması, sanayiciyi daha kolay ve ucuz bir şekilde elde ettiği tarım arazilerine yönlendirmektedir. Ulaşım, enerji v.b alt yapı tesislerine olan yakınlık ve hafriyat kolaylıkları gibi nedenlerle sanayi’nin tercihi tarım arazileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Böylece sanayici, kendisinin özel mülkiyetindeki veya satın aldığı tarım arazisini tahrip etmektedir. Öte yandan organize sanayi bölgelerinin yerleşim alanlarını da çevresine topladığı bir gerçektir. Organize sanayi bölgelerinin oluşturulmasından vazgeçilemeyeceğine göre bu bölgelerin çok gerekli ve en uygun yörelerde toplanması ve buraların çevresinde gecekondu önleme bölgelerinin de kurulması gerekmektedir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 1987 yılı sonu kayıtlarına göre organize ve küçük sanayi siteleri için tahsis edilen toplam 17.999 hektar arazinin yaklaşık % 62’sine tekabül eden 11.196 hektar arazi, I-IV. sınıf tarıma elverişli topraklar üzerindedir.
KHGM’nün son verilerine göre sanayi alanlarının toplam miktarı 27.168 ha.olup bunun 20.191 ha’ı yani % 74.3’ü I,II,III ve IV. sınıf araziler üzerinde kurulu bulunmaktadır.Mutlak korunması gereken I ve II. sınıf toprakların kapsadığı miktar ise 13.219 ha’dır. Bu rakamlara, 3194 sayılı İmar Kanunu gereği imar planı içinde olan yerlerde belediyelerce, imar planları dışındaki yerlerde valiliklerce sanayiye tahsis edilen tarım arazileri dahil değildir. Bu alanların Sanayi ve Ticaret Bakanlığı denetimi altında olan yerlerden çok daha fazla bir yekûn tuttuğu bilinmektedir. Bu gibi yapılaşmaların ön izinsiz tesis edilip daha sonra bazı şartlarla ve millî servetin heba olmaması gibi gerekçelerle, yıkılması gerekirken ruhsat verilip enerji bağlanarak işletmeye açılmaları halen devam etmektedir. Bu yanlış tutumun sürüp gitmesi ve af niteliğindeki zaman zaman sağlanan kolaylıkların kaçak sanayi tesislerinin kurulmasını teşvik edeceği açıktır. Ön izinsiz yapılaşan sanayi tesislerine örnek olarak, Amasya Süt Fabrikası, Balıkesir Yem Fabrikası, Erzurum Ilıca Et Mamûlleri Tesisleri ve Pasinler Sigara Fabrikası ile İzmir-Selçuk Yem Fabrikası gösterilebilir. Bu birkaç tesis dahi, 1.100 dekar tarıma elverişli araziyi tarım dışı bırakmıştır.
c. Turistik Tesis Alanları
Verimli tarım arazilerinin tarım dışı amaçlara kaymasına sebep olan üçüncü ve önemli bir etken de turizm ve özellikle 2.konut alanlarına yönelik yatırımlardır. Türkiye’de bütün bölgelerin imar planı ve fiziksel planı hazırlanmamıştır. Ülkede tapulama çalışmalarının bile bitirilememesi, plan yapılması fikrini ve işlemini zorlaştırmaktadır. Bu aksaklığın giderilmesi için turizm belgesi ve kredisi almak isteyenlere, varsa imar planına uygun, yoksa mevziî plan yapılarak gerekli kolaylıklar sağlanmaktadır. Dış turizmin geliştirilmesi, kişilerin hafta sonu ve yıllık dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak için yazlık konut taleplerinin karşılanması ve tarla sahiplerinin kısa sürede yüksek gelir elde etmek için arazilerini bu yolla satmak istemeleri, zaten mevcut olmayan veya mevziî durumdaki çevre düzeni planlarını kolayca değiştirme durumuna getirmektedir. Türkiye genelinde turistik alan kullanımı eski verilere göre 7.705 hektar olup bunun 4.593 hektarı (% 69.5’i) tarıma elverişli alanlara aittir ve en büyük I. ve II. Sınıf dikili alanlarda (örn. zeytin,narenciye) görülmektedir.Ancak son on yıldan beri büyük gelişme
gösteren turistik tesis alanları ile II.konut alanlarının kapladığı tarım alanları konusunda güncel bir veri bulunmamaktadır. Turizmin teşviki için bir miktar tarım alanı elbette gözden çıkarılacaktır, ancak bu gibi alanlarda çevre düzeni plan kararlarına tâviz verilmeden uyulması gereklidir. Aksi halde çevrede tarıma elverişli arazi kalmamaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse; DSİ Genel Müdürlüğü’nün Alanya sulaması içinde yer alan Mahmutlar Kasabası imar planının değiştirilmesi sonucu başlangıçta % 15 oranındaki tarım arazisi elden çıkmakta iken bu gün bu oran % 40’lara ulaşmış ve DSİ yatırımları kullanılmaz bir hale gelmiştir. Ayrıca, Trakya’da Enez-Silivri arasındaki sahil kuşağında 8.500 hektar tarıma elverişli arazi turizm yatırımları ile % 50 azalabilecek durumda idi. Bunun dışında Antalya-Kuşadası-Silifke-Erdemli sahil kuşaklarında da tarım alanlarının ruhsatlı veya ruhsatsız bir şekilde tarım dışı bırakıldığı bilinen bir gerçektir. Örneğin Kuşadası-Davutlar’da 24 hektar arazi ruhsatlı olarak turizme açılmışken, ruhsatsız olarak açılan alan 35 hektardır.
d. Kamu yatırımları ve diğer kullanım alanları
Tarım arazilerinin kaybını hızlandıran diğer etkenler de, şehirsel alt yapı, karayolları, demiryolları, havaalanları ve benzeri kamu yatırımları ile tuğla-kiremit ocak ve fabrikaları, açık maden ocakları, enerji ve boru hatlarının yapımıdır. Özellikle büyük kamu yatırımları sadece kullandıkları alanların değil, çevrelerine çektikleri diğer yapılaşmalar yolu ile yeni tarım topraklarının da kaybına
sebep olmaktadır. Yukarıda belirtilen bu yatırımların getirdiği sorunları bazı örneklerle açıklamakta yarar vardır. Karayolu güzergâhları özellikle ulaşım kolaylığı sağlaması sebebiyle sanayi ve yerleşim yapılaşmasını kendine çekmekte ve böylece yolun kapattığı tarım alanı bir yana, karayolu güzergâhlarında da büyük boyutlarda toprak kaybına sebep olmaktadır. Örneğin İzmir-Aydın, Mersin-Adana, Adana-İskenderun, Ankara-Eskişehir, Amasya-Erbaa-Suşehri karayolları güzergâhları büyük ölçüde toprağı, tarım alanı dışına çıkarmıştır. Bu yollar ülke için elbette gereklidir ve karayolu yapımı sürecektir, ancak yolların daha düşük vasıflı arazilerden geçirilmesinin verimli tarım toprağının kaybını önleme gibi inkâr edilemeyecek ölçüde büyük bir yararı olduğu da gerçektir. Örneğin Trakya’da 25.608 hektar verimli tarım arazisi bu tip yatırımlarla tarım dışına çıkarılmış ve bu miktar her geçen gün artarken bu yolun 8-10 km. kadar yakınlarında 130.000 hektarı bulan tarım dışı arazi boş durmaktadır. Trakya’da 1.400 dekar I.sınıf, Erbaa’da 2.000 dekar, Gediz Ovası’nda 4.400 dekar, Çorum’da 2.000 dekar tarım arazisi 1985 yılına gelindiğinde tuğla kiremit yapımı sebebiyle tarım arazisi olmaktan çıkmış ve kullanılmayan çukurluklar ve bataklıklar haline gelmiştir. Burdur ilinde Burdur gölünün Ramsar Alanı sınırları içinde zaten sınırlı olan tarım alanlarında tuğla-kiremit sanayinin ham madde temini için yüksek kaliteli arazide yapmış olduğu tahribat halen açıkça gözlenebilmektedir. Etüdü yapılmayan daha pek çok arazi aynı durumdadır.
Tarım alanlarının tarım dışı amaçlarla kullanımı ile ilgili aşağıdaki kimi önlemlerin alınması zorunlu olmalıdır.
1. Çevresel kaynakların bozulmasını önlemek için bölgesel veya havza bazında arazi kullanım ve çevre düzeni planları yapılmalı, plan dışı kullanımlara izin verilmemelidir.
2. Çevresel kaynaklara olan arz-talep dengelerinin çevre aleyhine yönelmemesi için sanayi, yerleşim alanı vb. alanlar , tarıma uygun olan ve olmayan araziler ile doğal yaşam ortamları belirlenmeli ve bu alanlar uzaktan algılama tekniği olan uydu verileri ile GIS ortamında sürekli denetlenmelidir.
3. Üretim potansiyeli yoğun olan tarımsal araziler, ekolojik dengelerin ve tarımsal bütünlüğün bozulmaması için bu bölgeler mutlak tarımsal sit olarak belirlenmelidir.
4. Bölge veya havza bazında arazi veya toprak koruma meclisleri oluşturulmalıdır.
5. Bölge ve havzada yer alan ırmak, çay, dere vb. doğal su kaynakları atık alıcı ortamı şeklinde kullanılmamalıdır.
6. Zeytinlik alanların doğal bütünlüğü mutlaka korunmalıdır.
7. Alan veya arazi kullanımında ÇED yönetmeliği hükümleri mutlaka uygulanmalıdır.
8. Amaç dışı kullanımlara izin verilmeyen arazilerde yasal olmayan kullanımlar saptandığında kullanım aşamasına bakılmaksızın, amaç dışı kullanıcılara karşı kesinlikle ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
9. Toprakların tarımsal ve biyolojik çeşitliliği ve bu amaçlı kullanımlara uygunluğu temel alınarak özel koruma alanları oluşturulmalıdır.
10.Ülke genelinde üretim potansiyeli yoğun olan alluvial( Fluvent), kolluvial( Orthent), Rendzina (Rendoll) toprakları toprak sit alanı olarak belirlenmelidir.
11.Bitkisel üretim yönünden en üretken topraklara sahip olan ova, delta, alluvial fan ve teraslar tarım dışı bırakılmamalıdır.
12.Erozyon ve heyelan olaylarına duyarlı alanların yeşil doku ile örtülmesi ve sonuçta doğal veya hızlandırılmış aşınım ile toprak kaybı önlenmelidir.
Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri sürdürülen kalkınma çabalarına paralel olarak, özellikle 1950’lerden itibaren sanayileşme, nüfus artışı ve hızlı bir şehirleşme görülmektedir. Belirtilen bu hızlı gelişmelere kâr etme amacı da katıldığında sanayi bölgeleri, yerleşim alanları, yollar ve turistik bölgeler için gerekli görülen tarım arazileri kaybolmaktadır. Verimli tarım arazilerinin amaç dışı kullanılmasını etkileyen en önemli faktörlerden biri de izlenen politikalar ve kanunî boşluklardır. Bir sektördeki vergi,
fiyat ve benzeri teşvik unsurları diğer sektörlerle âhenkli olarak düzenlenmezse gelişmeler diğer sektörlerin aleyhine olabilmektedir.
Günümüzde çevre ve tarım alanlarının korunmasına yönelik çok sayıda hukukî düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeler farklı kuruluşların yetki alanlarına girmekte. 1982 Anayasası’nda, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda, 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanun’da, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nda, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda, 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’nda, 2965 sayılı Toplu Konut Kanunu’nda yer almaktadır. Bunca hükmün bir arada uygulanamaması, uygulayıcı kuruluşların koordinasyon içinde çalışmamaları sonucu tarım topraklarının, tarım dışı amaçlarla kullanılmasına
fırsat verilmiş olmaktadır.
Tarım arazisi günümüzde çok çeşitli amaçlarla kullanılır hale gelmiş olup, bunları içeriklerine göre şu dört bölüm halinde incelemek mümkündür:
a. Konut alanları
Sanayileşme, nüfusun hızla artması ve köyden şehre göçün başlaması, yeni yerleşim alanlarına olan ihtiyacı arttırmıştır. Bunun sonucu olarak şehirlerde plansız ve kontrolsüz yapılaşmalar olmuş ve şehir çevrelerindeki tarım arazilerine doğru yayılmalar başlamıştır. Şehirlerin etrafındaki bağ, bahçe ve tarla arazileri büyük bir hızla yeni yerleşim bölgelerine dönüşmüştür. Arazi kullanım amaçlarına göre uzun dönemli bir planlama yapılmadan yerleştirilmesi, yapılan planların uygulamadaki geçersizliği son değişikliklerle şehir imar planlarının yapımında yetkili mercilerin değişmesi ve kontrol yetersizliği, tarım arazilerinin kaybını hızlandırmaktadır. Yerleşim alanları civarındaki tarım arazilerinin arsaya
dönüşmesi ile değerinde meydana gelen âni artış karşısında, bu arazilerin tarımsal amaçlı kullanımının devamını sağlamak güçleşmektedir. Şehirlerin gelişme yönleri, arsa taleplerinden önce belirlenerek gerekli planlamalar yapılmadığı için tarım arazileri, emlâk komisyoncularının istekleri yönünde ve bu değer artışına bağlı olarak kolaylıkla tarım dışı kullanıma kaymaktadır.
Tarım toprakları üzerinde gelişen bazı il merkezlerinin tarım dışı bıraktığı alanlar konusunda elde edilebilen bazı istatistikî veriler Çizelge 1 de gösterilmiştir. 1985 yılı nüfus sayımına göre il ve ilçe merkezleri nüfusu 26.8 milyon olup nüfusun % 53’ünü teşkil etmekteydi. Bu rakamın 1990 yılında 32 milyonu bulacağı tahmin edilmekteydi. Son nüfus sayım verilerine göre kırsal alanda yaşa-
yan nüfusun % 41.5 düzeylerine gerilediği anlaşılmaktadır. Buna göre şehir nüfusundaki artış, 1965-1969 yıllarında o zamanki Toprak-Su Genel Müdürlüğü’nce hesaplanan 569 bin hektarlık yerleşim alanının, 1990’lı yıllarda 1 milyon hektarı aşmasına sebep olacağı düşünülmekteydi. Bu konudaki ölçümler çok güncel olmamakla birlikte yerleşim alanlarının bütün arazi sınıfları içindeki
toplam değeri 726441 ha. olarak hesaplanmaktadır. Bu değerin içine turistik alan, sanayii, askeri ve hava alanları dahil değildir. Gerekli önlemler alınamadığı için tarım arazilerinin tarım dışı kontrolsüz kullanımı geçmişte olduğu gibi sürmektedir.
b. Sanayi alanları
Yerleşim ve çevre kirlenmesi konularında disiplin getirilmesi, aşırı şehirleşme ve nüfus problemlerinin çözümlenmesi ve diğer bazı amaçlarla, organize sanayi bölgeleri kurulması yoluna gidilmiştir. Türkiye’de ilk olarak Bursa Organize Sanayi Bölgesi 1966 yılında tamamlanarak sanayicilerin hizmetine açılmış, 1967 yılından itibaren de 63 ilde organize sanayi bölgesi kurulması için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılmıştır. Her il ve ilçede bir küçük sanayi sitesinin kurulması zorunluluğu açıktır. Ancak her ilde bir organize sanayi bölgesinin kurulması yönündeki kararın yanlışlığı ise geçtiğimiz yıllardaki uygulamalarla görülmüştür. Nitekim bazı organize sanayi bölgelerine sanayicilerin çekilmesi mümkün olmamıştır. Çünkü kurulan sanayi bölgelerine yapılan yatırım masraflarının sanayiciye yansıması, sanayiciyi daha kolay ve ucuz bir şekilde elde ettiği tarım arazilerine yönlendirmektedir. Ulaşım, enerji v.b alt yapı tesislerine olan yakınlık ve hafriyat kolaylıkları gibi nedenlerle sanayi’nin tercihi tarım arazileri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Böylece sanayici, kendisinin özel mülkiyetindeki veya satın aldığı tarım arazisini tahrip etmektedir. Öte yandan organize sanayi bölgelerinin yerleşim alanlarını da çevresine topladığı bir gerçektir. Organize sanayi bölgelerinin oluşturulmasından vazgeçilemeyeceğine göre bu bölgelerin çok gerekli ve en uygun yörelerde toplanması ve buraların çevresinde gecekondu önleme bölgelerinin de kurulması gerekmektedir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın 1987 yılı sonu kayıtlarına göre organize ve küçük sanayi siteleri için tahsis edilen toplam 17.999 hektar arazinin yaklaşık % 62’sine tekabül eden 11.196 hektar arazi, I-IV. sınıf tarıma elverişli topraklar üzerindedir.
KHGM’nün son verilerine göre sanayi alanlarının toplam miktarı 27.168 ha.olup bunun 20.191 ha’ı yani % 74.3’ü I,II,III ve IV. sınıf araziler üzerinde kurulu bulunmaktadır.Mutlak korunması gereken I ve II. sınıf toprakların kapsadığı miktar ise 13.219 ha’dır. Bu rakamlara, 3194 sayılı İmar Kanunu gereği imar planı içinde olan yerlerde belediyelerce, imar planları dışındaki yerlerde valiliklerce sanayiye tahsis edilen tarım arazileri dahil değildir. Bu alanların Sanayi ve Ticaret Bakanlığı denetimi altında olan yerlerden çok daha fazla bir yekûn tuttuğu bilinmektedir. Bu gibi yapılaşmaların ön izinsiz tesis edilip daha sonra bazı şartlarla ve millî servetin heba olmaması gibi gerekçelerle, yıkılması gerekirken ruhsat verilip enerji bağlanarak işletmeye açılmaları halen devam etmektedir. Bu yanlış tutumun sürüp gitmesi ve af niteliğindeki zaman zaman sağlanan kolaylıkların kaçak sanayi tesislerinin kurulmasını teşvik edeceği açıktır. Ön izinsiz yapılaşan sanayi tesislerine örnek olarak, Amasya Süt Fabrikası, Balıkesir Yem Fabrikası, Erzurum Ilıca Et Mamûlleri Tesisleri ve Pasinler Sigara Fabrikası ile İzmir-Selçuk Yem Fabrikası gösterilebilir. Bu birkaç tesis dahi, 1.100 dekar tarıma elverişli araziyi tarım dışı bırakmıştır.
c. Turistik Tesis Alanları
Verimli tarım arazilerinin tarım dışı amaçlara kaymasına sebep olan üçüncü ve önemli bir etken de turizm ve özellikle 2.konut alanlarına yönelik yatırımlardır. Türkiye’de bütün bölgelerin imar planı ve fiziksel planı hazırlanmamıştır. Ülkede tapulama çalışmalarının bile bitirilememesi, plan yapılması fikrini ve işlemini zorlaştırmaktadır. Bu aksaklığın giderilmesi için turizm belgesi ve kredisi almak isteyenlere, varsa imar planına uygun, yoksa mevziî plan yapılarak gerekli kolaylıklar sağlanmaktadır. Dış turizmin geliştirilmesi, kişilerin hafta sonu ve yıllık dinlenme ihtiyaçlarını karşılamak için yazlık konut taleplerinin karşılanması ve tarla sahiplerinin kısa sürede yüksek gelir elde etmek için arazilerini bu yolla satmak istemeleri, zaten mevcut olmayan veya mevziî durumdaki çevre düzeni planlarını kolayca değiştirme durumuna getirmektedir. Türkiye genelinde turistik alan kullanımı eski verilere göre 7.705 hektar olup bunun 4.593 hektarı (% 69.5’i) tarıma elverişli alanlara aittir ve en büyük I. ve II. Sınıf dikili alanlarda (örn. zeytin,narenciye) görülmektedir.Ancak son on yıldan beri büyük gelişme
gösteren turistik tesis alanları ile II.konut alanlarının kapladığı tarım alanları konusunda güncel bir veri bulunmamaktadır. Turizmin teşviki için bir miktar tarım alanı elbette gözden çıkarılacaktır, ancak bu gibi alanlarda çevre düzeni plan kararlarına tâviz verilmeden uyulması gereklidir. Aksi halde çevrede tarıma elverişli arazi kalmamaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse; DSİ Genel Müdürlüğü’nün Alanya sulaması içinde yer alan Mahmutlar Kasabası imar planının değiştirilmesi sonucu başlangıçta % 15 oranındaki tarım arazisi elden çıkmakta iken bu gün bu oran % 40’lara ulaşmış ve DSİ yatırımları kullanılmaz bir hale gelmiştir. Ayrıca, Trakya’da Enez-Silivri arasındaki sahil kuşağında 8.500 hektar tarıma elverişli arazi turizm yatırımları ile % 50 azalabilecek durumda idi. Bunun dışında Antalya-Kuşadası-Silifke-Erdemli sahil kuşaklarında da tarım alanlarının ruhsatlı veya ruhsatsız bir şekilde tarım dışı bırakıldığı bilinen bir gerçektir. Örneğin Kuşadası-Davutlar’da 24 hektar arazi ruhsatlı olarak turizme açılmışken, ruhsatsız olarak açılan alan 35 hektardır.
d. Kamu yatırımları ve diğer kullanım alanları
Tarım arazilerinin kaybını hızlandıran diğer etkenler de, şehirsel alt yapı, karayolları, demiryolları, havaalanları ve benzeri kamu yatırımları ile tuğla-kiremit ocak ve fabrikaları, açık maden ocakları, enerji ve boru hatlarının yapımıdır. Özellikle büyük kamu yatırımları sadece kullandıkları alanların değil, çevrelerine çektikleri diğer yapılaşmalar yolu ile yeni tarım topraklarının da kaybına
sebep olmaktadır. Yukarıda belirtilen bu yatırımların getirdiği sorunları bazı örneklerle açıklamakta yarar vardır. Karayolu güzergâhları özellikle ulaşım kolaylığı sağlaması sebebiyle sanayi ve yerleşim yapılaşmasını kendine çekmekte ve böylece yolun kapattığı tarım alanı bir yana, karayolu güzergâhlarında da büyük boyutlarda toprak kaybına sebep olmaktadır. Örneğin İzmir-Aydın, Mersin-Adana, Adana-İskenderun, Ankara-Eskişehir, Amasya-Erbaa-Suşehri karayolları güzergâhları büyük ölçüde toprağı, tarım alanı dışına çıkarmıştır. Bu yollar ülke için elbette gereklidir ve karayolu yapımı sürecektir, ancak yolların daha düşük vasıflı arazilerden geçirilmesinin verimli tarım toprağının kaybını önleme gibi inkâr edilemeyecek ölçüde büyük bir yararı olduğu da gerçektir. Örneğin Trakya’da 25.608 hektar verimli tarım arazisi bu tip yatırımlarla tarım dışına çıkarılmış ve bu miktar her geçen gün artarken bu yolun 8-10 km. kadar yakınlarında 130.000 hektarı bulan tarım dışı arazi boş durmaktadır. Trakya’da 1.400 dekar I.sınıf, Erbaa’da 2.000 dekar, Gediz Ovası’nda 4.400 dekar, Çorum’da 2.000 dekar tarım arazisi 1985 yılına gelindiğinde tuğla kiremit yapımı sebebiyle tarım arazisi olmaktan çıkmış ve kullanılmayan çukurluklar ve bataklıklar haline gelmiştir. Burdur ilinde Burdur gölünün Ramsar Alanı sınırları içinde zaten sınırlı olan tarım alanlarında tuğla-kiremit sanayinin ham madde temini için yüksek kaliteli arazide yapmış olduğu tahribat halen açıkça gözlenebilmektedir. Etüdü yapılmayan daha pek çok arazi aynı durumdadır.
Tarım alanlarının tarım dışı amaçlarla kullanımı ile ilgili aşağıdaki kimi önlemlerin alınması zorunlu olmalıdır.
1. Çevresel kaynakların bozulmasını önlemek için bölgesel veya havza bazında arazi kullanım ve çevre düzeni planları yapılmalı, plan dışı kullanımlara izin verilmemelidir.
2. Çevresel kaynaklara olan arz-talep dengelerinin çevre aleyhine yönelmemesi için sanayi, yerleşim alanı vb. alanlar , tarıma uygun olan ve olmayan araziler ile doğal yaşam ortamları belirlenmeli ve bu alanlar uzaktan algılama tekniği olan uydu verileri ile GIS ortamında sürekli denetlenmelidir.
3. Üretim potansiyeli yoğun olan tarımsal araziler, ekolojik dengelerin ve tarımsal bütünlüğün bozulmaması için bu bölgeler mutlak tarımsal sit olarak belirlenmelidir.
4. Bölge veya havza bazında arazi veya toprak koruma meclisleri oluşturulmalıdır.
5. Bölge ve havzada yer alan ırmak, çay, dere vb. doğal su kaynakları atık alıcı ortamı şeklinde kullanılmamalıdır.
6. Zeytinlik alanların doğal bütünlüğü mutlaka korunmalıdır.
7. Alan veya arazi kullanımında ÇED yönetmeliği hükümleri mutlaka uygulanmalıdır.
8. Amaç dışı kullanımlara izin verilmeyen arazilerde yasal olmayan kullanımlar saptandığında kullanım aşamasına bakılmaksızın, amaç dışı kullanıcılara karşı kesinlikle ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.
9. Toprakların tarımsal ve biyolojik çeşitliliği ve bu amaçlı kullanımlara uygunluğu temel alınarak özel koruma alanları oluşturulmalıdır.
10.Ülke genelinde üretim potansiyeli yoğun olan alluvial( Fluvent), kolluvial( Orthent), Rendzina (Rendoll) toprakları toprak sit alanı olarak belirlenmelidir.
11.Bitkisel üretim yönünden en üretken topraklara sahip olan ova, delta, alluvial fan ve teraslar tarım dışı bırakılmamalıdır.
12.Erozyon ve heyelan olaylarına duyarlı alanların yeşil doku ile örtülmesi ve sonuçta doğal veya hızlandırılmış aşınım ile toprak kaybı önlenmelidir.