Livadi
26.04.2010, 17:28
Sözleşmeli Tütün Tarımı
Sözleşmeli üretim modeli: Sözleşmeli tarım, sözleşmeli çiftçilik, sözleşmeli yetiştiricilik gibi değişik şekillerde isimlendirilmekte ve tarımsal üretim yapan çiftçiler ile bunların ürünlerini satın alacak özel veya tüzel kişiler arasında sözleşmeye dayanarak yapılan üretim şeklini ifade etmektedir. Tarım sektöründe son yıllarda hızlı bir gelişme gösteren bu model hem bir üretim modeli olması hem de bir pazarlama modeli olması yönüyle kırsal kalkınmada etkili olmaya başlamıştır.
Sözleşmeli tarım, firmalar ile üreticiler arasında üretimden önce yapılan, çiftçinin belirli bir ekiliş alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğu yüklenmesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli şartlarda almayı garanti ettiği anlaşmaya dayalı üretim ve pazarlama modelidir. Modelin; pazarlamadaki risk ve belirsizliklerin azaltılması, küçük çiftçiler için dengeli ve sürekli gelir kaynağı temin etme, ürünün standartlara uygun ve kaliteli olarak yetiştirilmesi, sanayiye yeter miktarda ve kalitede hammadde temini, teknoloji transferi, üreticilerle etkili bir üretim kurma ve yakın diyalog içinde olma gibi birçok yararı bulunmaktadır.
Üretimi talebe göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak kaydıyla pazara geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek veürünlerin ulusal ve uluslararası ölçekte pazarlama gücünü artırıcı tedbirler almak üzere tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici birlikleri kurmalarını sağlamak amacıyla (5200 sayılı Kanun, m.l) çıkarılan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu "Tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurdukları, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici bir*likleri" (5200 sayılı Kanun, m.2/c) olarak birliği tanım*lamış ve görevleri arasında "sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmeyi" (5200 sayılı Kanun, m.5/c) saymıştır.
Ülkemizde sözleşmeli tarım: Ülkemiz köylüsü, sözleşmeli çiftçiliğe benzer bir sistemle 19. yüzyılda tanışmıştır. 1860'lı yılların sonlarında ihracata yönelik tarımsal üretimin yoğunlaştığı Batı Anadolu'da İngiliz tüccarlar ile köylüler arasında sözleşmeli üreticilik benzeri uygulamalara rastlanmaktadır. Türkiye'de ilk şeker fabrikası pancar üreticileri ile yaptığı sözleşmeler kapsamında sözleşmeli şeker pancarı tarımı yapılmıştır. Bu uygulamayı 1965 yılından bu yana Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünde (TİGEM) uygulanan sözleşmeli tohum yetiştiriciliği, 1970'li yıllarda sanayi tipi domates, 1996 yılında ise Türkiye Kalkınma Vakfı (TKV) tarafından GAP bölgesinde sözleşmeli mısır üretimi takip etmiştir. Günümüzde sözleşmeli üretim, kesme çiçek yetiştiriciliğinde, sanayi tipi patates üretimi, biralık arpa ve makarnalık buğday, meyve, sebze, et tavukçuluğu, hindi üretimi ve Amerikan tipi tütünlerle beraber Ülkemizde üretilen bütün tütün çeşitleri de bu kapsama girerek bir çok alanda yapılmaktadır. Diğer yandan yetiştiriciliği sözleşmeli olarak yapılan tarımsal ürün sayısı da artmaktadır. Sözleşmeli üretim modelinin yaygınlaşmasında öncülüğü uluslararası büyük şirketler üstlenmiş durumdadır.
Amerikan tipi Virginia ve Burley tütünlerinin üretimi alanında üç adet şirket etkinlik göstermekte ve bu şirklerin tümü sözleşmeli üretim modelini uygulamaktadır. Marmara Bölgesinde sözleşme yapmadan Amerikan tipi tütün üretimi olanağı bulunmadığı gibi, bu üretim etkinliği sonucu sağlanan gelir, aynı arazide üretilebilen ek alternatif bitkisel ürünlerden sağlanabilecek gelirin 2–5 kat üzerindedir. Tütün üretim etkinliği sırasında ekiciler tarafından karar verilmesi gereken birçok konu*da, bu yetki sözleşme ile şirkete devredilmiştir. Ekici üretimle ilgili tüm işlemleri şirket elemanı tarafından verilen talimatlara uygun olarak yapmayı taahhüt etmektedir.
Kamuoyunda kısaca 'Tütün Yasası' olarak bilinen 4733 sayılı Kanunun, 9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra tütünde destekleme alımları kaldırılmış, bu yıl ilk kez ülkemizde sözleşmeli tütün üretimine geçilmiştir. Ancak, sözleşmeli üretim, dünyanın her yanında tütün üretimini arttırmak için yapılırken ülkemizde tütün üretimini kısıtlamak amacı için yapılmaktadır. Bu nedenle de bazı üreticilerden ve çeşitli kesimlerden tepki ile karşılanmaktadır.
Sözleşmeli tarım modelinin avantajları:
•Firmanın üreticilere sağladığı alım ve fiyat garantisi ile üreticilerin pazarlama problemini ortadan kaldırması,
•Üreticinin satışa kadar her üretim aşamasında sözleşme yaptığı firmadan teknik destek ve eğitim almasının sağlanması,
•Nitelikli girdilerin, doğru zamanda ve doğru teknoloji ile kullanılarak maliyetlerin düşürülmesi sonucu verim ve ürün kalitesini arttırması ve ürün standartlarında iyileştirme sağlanması,
• Firma üzerindeki finans yükünü hafifletmesi,
•Tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının düzenli ve kaliteli hammadde temin etmesini sağlaması ve teknoloji transferi ile çiftçi ve sanayici arasında mal, nakit ve tek*nik bilgi akışının temini,
•Banka, üretimi yaptıran firma, girdi satıcısı ve üre*tici arasında sinerji oluşturması,
•Küçük çiftçiler için dengeli ve sürekli gelir kaynağı temin etmesi,
•Küçük çiftçilere alternatif istihdam imkânı sağlaması
•Atıl işgücü, arazi, bina ve çeşitli donanımların değerlendirilmesi,
•Üreticilerle etkili bir iletişim kurma ve yakın diyalog içinde olunması,
•Üretim ve tarıma dayalı sanayi arasında oluşturd*ğu bütünleşme ile üretim kaybını en aza indirmesi, gibi nedenlerle tercih edilmektedir.
Sözleşmeli tarım modelinin dezavantajları:
Ulusal ve uluslararası firmaların, üreticileri kendilerine bağlamak için kredi, fiyat ve pazar garantisi sağlaması çiftçiler açısından tek yanlı bağımlılığa neden olabilmektedir. Dolayısıyla bu tek yanlı bağımlılık tarımdan sağlanan pozitif değerlerin büyük ölçüde sanayiciye geçmesine neden olmaktadır. Türkiye'de ve dünyada bu dezavantajların azaltılması için öncelikle sözleşmeli üretimde ilişkilerin ikili ve karşılıklı bağımlılığa dönüştürülmesi gerekmektedir.
Sözleşmeli üretim modeline ilişkin olarak ortaya çıkan sorunlara bakıldığında şu durumlarla karşılaşmak mümkündür. Ülkemizde tarım işletmelerinin yapısı dikkate alındığında, sözleşmelerin tek taraflı olmasından dolayı çiftçinin itiraz hakkı bulunmamaktadır. Çiftçiler sözleşmeyi okumadan imzalayabilmektedir. Ürün birim fiyatlarının enflasyon artışının altında kalması durumunda tarımsal üretici geliri düşmektedir. Çiftçilerin örgütsüz olmaları nedeniyle, sanayici karşısında zayıf kalmaları gibi aksayan yönleri de mevcuttur. Sanayici ile üreticiler arasında yapılan sözleşmeler, üreticiler açısından oldukça ağır yükümlülükler içerebilmektedir.
Sözleşmeli tarım, sözleşmede öngörülen standart ve kalitede üretimin gerçekleşememesi, belirlenen fiyatın düşük olması ya da ürün bedellerinin zamanında öden*meyerek üreticilerin finansman yönünden güçsüz kal*maları gibi sorunları da bünyesinde taşımaktadır. Belir*tilen nedenler sözleşmelerin gelecek yıllarda yenilenme*sini zorlaştırmakta, sanayinin nitelikli hammadde temi*nini çıkmaza sokmaktadır. Diğer yandan çok sayıda ör*gütsüz küçük çiftçinin ekonomik bakımdan güçlü olan alıcılarla karşı karşıya kalmaları, uyumlu bir işbirliğini önleyerek, sözleşmelerin tek taraflı yapılmasını artır*maktadır. Sistem, bu yönüyle gıda firmalarının yönlendirmelerine bağlı kalabilmektedir. Sistemin bu olumsuzlukları, gelişmiş ülkelerde çiftçilerin pazarlama kooperatifleri altında birleşmeleri ve gıda firmalarının tarım işletmeleri ile ürünün yetiştirilme periyodunda sürekli diyalog ve görüşmeleri ile çözümlenmektedir. Sözleşmelerde tarım işletmelerinin örgütsüz olarak bireysel bir şekilde gıda firmaları ile sözleşme yapmaları, özellikle ürün fiyatının belirlenmesi, ürün bedellerinin ödenmesi gibi konularda dezavantajlı olmalarına neden olmaktadır.
Sözleşmeli üretime karşı olan kesimler genel olarak şu dezavantajları ileri sürmektedirler. Sözleşmeli üretimle;
•Yabancı büyük tarım ve gıda şirketleri yabancı bir ülkede işletme sahibi olmadıkları için sömürü suçlamalarından kurtuluyorlar.
•Yabancı büyük tarım şirketleri yerli iş gücünü ça*lıştıran patron görünümünde olmadıklarından, sendika*larla karşı karşıya gelmiyorlar.
•Yabancı büyük tarım şirketleri, küçük ölçekli üre*tim modeli ve tarımsal toprak mülkiyetindeki parçalan*mışlığı atladıklarından, bu sorunlar o ülkenin ve üretici*sinin sorunu olarak kalmaktadır.
•Sanayici çiftçi ile belirli nitelikteki ürün için sözleş*me yapmakta ve ekim öncesi belirlenen fiyat üzerinden hasat zamanı ürünü satın almaktadır.
•Kuraklık nedeniyle oluşacak düşük verim ya da verimsizliğin riski tamamen çiftçiye ait olmaktadır.
•Sözleşme ile bağlanan köylü, malı ve işgücünü bir*likte kiraya çıkaran yapısı ile bir tür "taşeronlaşmış işçi" kılığına bürünmektedir.
Sözleşmeli tütün tarım modeline ilişkin öneriler:
1- Sözleşmeli tütün üretiminden vazgeçilerek borsa sistemine geçilmesi: 4733 sayılı tütün kanunu ile getirilen sözleşmeli tütün üretimi sisteminde sağlıklı bir örgütü olmayan üretici iyi ve sağlıklı bir örgütü olan özel sektör firmalarının insafına bırakılmıştır. Bu sistemde, tütün rekoltesinin yıl itibarıyla yüksek veya düşük olması ve dış alıcıların talep ettiği miktarın az veya çok olması gibi faktörlere göre fiyat oluşmaktadır. Örneğin; 2005 yılında özel şirketler 2,00 TL/ Kg.’ a tütün satın almışlardır. 2007 Yılında ise alıcı firmalar sözleşme yapmak istediği miktarların % 70’ ini karşılayacak Üretim Sözleşmesi yapabilmiştir. Yılın çok sıcak ve kurak geçmesi nedeniyle, rekoltenin % 30–35 daha az gerçekleşmiş olması sebebiyle Özel Sektör siparişlerini karşılamak telaşına düşmüş ve alımlar başlamadan Ekim ayının sonlarında piyasadan karaborsa olarak 7–8 TL/kg fiyatla ve peşin bedelle yaprak tütün alımına başlamıştır. Bu durumda 8. yılını geride bırakan sözleşmeli sistemden ne alıcı tarafı ne de satıcı tarafı memnun görülmektedir.
Bu nedenle 4733 sayılı tütün kanununda fazla üretilen tütünler için borsa sisteminin çalıştırılması öngörülmüş ancak bu güne kadar fiili olarak uygulanamamıştır. Sözleşmeli sistemden bir an önce vazgeçilerek A.B.D’ de yıllardan beri uygulanan borsa sistemine geçilmesi ve uygulanması halinde Türk tütüncülüğünün önü açılacaktır.
Buna göre; tütün alıcılarının bir yıl önce Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumuna başvurarak alacakları tütün miktarlarını taahhüt etmesi ve üreticilere kota miktarlarının Kurum tarafından dağıtılması sağlanmalıdır. Yeni ihdas edilecek Tütün Ofisleri tarafından üretici birlikleriyle birlikte maliyet, kar ve dünya tütün piyasası gibi faktörlere göre taban alım fiyatı oluşturularak tütün borsa merkezlerinde tütün alım-satımı yapılması gerçekleştirilmelidir. Hem alıcının hem de üreticilerin korunduğu bir sistem ideal bir sistemdir.
2- Kaliteli, ihraç kabiliyeti yüksek üretim için standardizasyon ve ıslah çalışmalarının yapılması: Tütün üretiminde büyük bir oranda, her türlü kontrolden uzak, saf çeşidi bulunmayan, babadan oğula geçen nitelik özellikleri birbirine karışmış olan tohumluklar kullanılmaktadır. Bu durum verim ve kalite bakımından standart bir ürün elde edilmesine imkân vermemektedir. Bitkide olması gereken şeker, indirgen azot ve nikotin miktarlarında bariz sapmalar görülmekte, sonuç olarak tütünlerin ihraç yeteneği zayıflamaktadır.
3- Sürdürülebilir tütün tarımının devam ettirilmesi: Risk altında olan Marmara ve Karadeniz tütünlerine uygulanan yüksek nevi fiyatları üretimin artmasını sağlayamamıştır. Tütüncülüğü bırakan veya göç eden üretici, tekrar tütün üretimine dönmemektedir.
Sürdürülebilir tütün üretimi açısından, üretici sayısının artırılmasının zorlukları göz önünde bulundurularak, mevcut üretici sayısının korunması yoluna gidilmelidir. Emek yoğun bir üretim yapıldığından, üretim maliyetleri yükselmektedir. 13–14 ayı bulan tütüncülük devresi kısaltılarak üretim yapılan aynı yıl içerisinde mahsulün satışının yapılması sağlanmalıdır.
4- Üretimin Teşvik edilmesi için prim verilmesi:Ülkemizde tütün üretimi giderek düşen bir trend içerisinde olduğu aşikardır Tütün üreticisinin 2000’ li yıllardan itibaren emeğinin karşılığını alamaması tütün üretiminin bırakılmasına sebep olmuştur. Bölgede tütünde uygulanan fiyat politikası, tütün üreticisini tatmin etmemiş, geçimini sağlayamaz duruma getirmiştir. Sonuçta Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tütün üretimi bitti denilebilecek noktaya gelmiştir. Asil ve sigara harmanlarını ıslah edici özelliklere sahip tütünlerimiz tarihe gömülmüştür. 2007 yılında istediği miktarların % 30 altında tütün üretim sözleşmesi yapmaları özel sektör alıcı firmalarını kara kara düşündürmektedir.
Tütün üreticisinin yeniden üretime yönlenmesi için üretiminden para kazanması ve geleceğe güvenle bakması gerekmektedir.
Avrupa Birliğindeki tütün üreten ülkelerde kalite ve türlerine göre değişmekle beraber tütünün kilogramına 2.1 Euro ile 4.1 Euro arasında prim verilmektedir. Ülkemizde de çitçiye arazi üzerinden verilen ve yanlış olduğu gerçek üreticiler tarafından bile dile getirilen doğrudan gelir desteği yerine, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulandığı gibi üretim miktarına göre prim verilmesinin daha doğru olacağı bir gerçektir.
5- Üretici birliklerinin kurulması ve yaygınlaştırılması: Üretici birliklerinin kurularak hayatiyet kazandırılması ile fazla olan üretici tütünlerinin depolarda tutulması ile ürün arzını kontrol edebilmesi sağlanmalıdır.
6- Tütünün özel ürün statüsüne kavuşturulması: Dünya Ticaret Örgütünün kuruluş anlaşmasına ek anlaşmalardan biri olan tarım anlaşması çerçevesinde yapılan ileri tarım müzakereleri sonucunda, gelişme yolundaki ülkeler için uygun sayıda tarımsal ürünün; ürün güvenliği, geçim güvencesi ve kırsal kalkınma kriterleri temelinde ‘Özel Ürün’ olarak belirlenebileceği öngörülmüştür. Bu itibarla Tütünün İhracatta avantajlar sağlayan, hem ithalat baskısına hem de fiyat düşüşlerine karşı koruma imkânı sağlayan özel ürün statüsüne kavuşturulması sağlanmalıdır.
Türkiye’de üretilen sigara ve diğer tütün mamullerinin ihracatının desteklenmesi gibi bir amacı da olan tütün fonundan 2007 yılında 230 milyon dolar gelir elde edilmiştir. Bu fondan amacına uygun olarak Avrupa Birliğinde olduğu gibi üreticiye prim verilmesi, yukarıda anlatılan ürün standardı ve ıslah çalışmalarının yapılabilmesi için kaynak olarak kullanılması yerinde olacaktır. Ancak 2010 yılından itibaren Bakanlar Kurulu Kararı ile Tütün Fonu kaldırılmış olup, yaprak tütün üreticiliği ve piyasasını koruma ve ayakta tutma daha da zorlaşacaktır. Çok uzak olmayan bir gelecekte Türk tütünü ve tütüncülüğünden sadece bir anı olarak sözedilebilecektir. Yine 2007 yılı içerisine kadar uygulanan ve Ülkemizde üretilen tütünlerin katıldığı sigaralardan daha az vergi alınması uygulamasına acilen geri dönülmesi ile yerli tütün üreticilerinin yaşaması sağlanmalıdır.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun yaygın taşra teşkilatı bulunmadığından, bahse konu sistemin sağlıklı olarak uygulanabilmesi için, taşra teşkilatı kurulmalıdır. Ülkemizin menfaatleri ve Türk tütüncülüğünün geleceği için “Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının “ etkin bir şekilde denetimi ve düzenlemesi şarttır.
Sonuç olarak tarım üretimin temel kaynağınıdır
Bütün gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülke*mizde de tarım ve tarıma dayalı sanayi ekonomik kalkınmanın anahtarıdır.
Sözleşmeli üretim modeli sanayi sektöründeki fason üretimin karşılığı olarak değerlendirilebilir. Bu model üreticiye sağladığı girdi ve pazarlama imkânları, tekno*loji transferi, atıl kapasite ve işgücünün değerlendirilmesi, sanayiye ihtiyacı olan hammaddeyi yeterli miktar vekalitede temin etmesi, risk ve belirsizliklerin azaltılması gibi konularda faydalı bir modeldir. Fakat bu konuda yapılan bazı araştırmalarda modelin çiftçi aleyhine tek taraflı bazı unsurlar içerebileceği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu modelin birebir çiftçi ve firma arasında uygulanması yerine birlik, kooperatif ve benzeri çiftçi örgütleri ile ortak hareket edilmesi modelin etkinliğini artırabilecektir.
Sözleşmeli üretim modeli ile ilgili hukuki altyapı da tam olarak oluşturulmuş değildir. Bu nedenle bu altyapının öncelikle tamamlanması gerekmektedir. Uluslararası büyük şirketler karşısında zayıf kalan çiftçiyi koruyucu tedbirler alınmalıdır. Çiftçilerin örgütsel yapıları geliştirilerek sözleşmeli üretim için yapılacak olan sözleşmelere eşit ortamlarda imza atmalarına imkân verilmelidir. Bu çiftçi örgütlerinin, çiftçilere yapılacak sözleşmeler, taban fiyatlar, sigorta ve finansman konularında yardımcı olabilecek seviyelerde örgütlenebilmesinin yolu açılmalıdır.
Sözleşmeli üretim modeli: Sözleşmeli tarım, sözleşmeli çiftçilik, sözleşmeli yetiştiricilik gibi değişik şekillerde isimlendirilmekte ve tarımsal üretim yapan çiftçiler ile bunların ürünlerini satın alacak özel veya tüzel kişiler arasında sözleşmeye dayanarak yapılan üretim şeklini ifade etmektedir. Tarım sektöründe son yıllarda hızlı bir gelişme gösteren bu model hem bir üretim modeli olması hem de bir pazarlama modeli olması yönüyle kırsal kalkınmada etkili olmaya başlamıştır.
Sözleşmeli tarım, firmalar ile üreticiler arasında üretimden önce yapılan, çiftçinin belirli bir ekiliş alanı ve üretimi gerçekleştirme sorumluluğu yüklenmesine karşın, firmaların da elde edilecek ürünü belirli şartlarda almayı garanti ettiği anlaşmaya dayalı üretim ve pazarlama modelidir. Modelin; pazarlamadaki risk ve belirsizliklerin azaltılması, küçük çiftçiler için dengeli ve sürekli gelir kaynağı temin etme, ürünün standartlara uygun ve kaliteli olarak yetiştirilmesi, sanayiye yeter miktarda ve kalitede hammadde temini, teknoloji transferi, üreticilerle etkili bir üretim kurma ve yakın diyalog içinde olma gibi birçok yararı bulunmaktadır.
Üretimi talebe göre plânlamak, ürün kalitesini iyileştirmek, kendi mülkiyetine almamak kaydıyla pazara geçerli norm ve standartlara uygun ürün sevk etmek veürünlerin ulusal ve uluslararası ölçekte pazarlama gücünü artırıcı tedbirler almak üzere tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında bir araya gelerek, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici birlikleri kurmalarını sağlamak amacıyla (5200 sayılı Kanun, m.l) çıkarılan Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu "Tarım üreticilerinin, ürün veya ürün grubu bazında ve gönüllülük esasına dayalı olarak kurdukları, tüzel kişiliği haiz tarımsal üretici bir*likleri" (5200 sayılı Kanun, m.2/c) olarak birliği tanım*lamış ve görevleri arasında "sözleşmeli üretim kapsamında, üyeleri adına örnek tip sözleşmeler düzenlemek ve bununla ilgili faaliyetleri koordine etmeyi" (5200 sayılı Kanun, m.5/c) saymıştır.
Ülkemizde sözleşmeli tarım: Ülkemiz köylüsü, sözleşmeli çiftçiliğe benzer bir sistemle 19. yüzyılda tanışmıştır. 1860'lı yılların sonlarında ihracata yönelik tarımsal üretimin yoğunlaştığı Batı Anadolu'da İngiliz tüccarlar ile köylüler arasında sözleşmeli üreticilik benzeri uygulamalara rastlanmaktadır. Türkiye'de ilk şeker fabrikası pancar üreticileri ile yaptığı sözleşmeler kapsamında sözleşmeli şeker pancarı tarımı yapılmıştır. Bu uygulamayı 1965 yılından bu yana Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünde (TİGEM) uygulanan sözleşmeli tohum yetiştiriciliği, 1970'li yıllarda sanayi tipi domates, 1996 yılında ise Türkiye Kalkınma Vakfı (TKV) tarafından GAP bölgesinde sözleşmeli mısır üretimi takip etmiştir. Günümüzde sözleşmeli üretim, kesme çiçek yetiştiriciliğinde, sanayi tipi patates üretimi, biralık arpa ve makarnalık buğday, meyve, sebze, et tavukçuluğu, hindi üretimi ve Amerikan tipi tütünlerle beraber Ülkemizde üretilen bütün tütün çeşitleri de bu kapsama girerek bir çok alanda yapılmaktadır. Diğer yandan yetiştiriciliği sözleşmeli olarak yapılan tarımsal ürün sayısı da artmaktadır. Sözleşmeli üretim modelinin yaygınlaşmasında öncülüğü uluslararası büyük şirketler üstlenmiş durumdadır.
Amerikan tipi Virginia ve Burley tütünlerinin üretimi alanında üç adet şirket etkinlik göstermekte ve bu şirklerin tümü sözleşmeli üretim modelini uygulamaktadır. Marmara Bölgesinde sözleşme yapmadan Amerikan tipi tütün üretimi olanağı bulunmadığı gibi, bu üretim etkinliği sonucu sağlanan gelir, aynı arazide üretilebilen ek alternatif bitkisel ürünlerden sağlanabilecek gelirin 2–5 kat üzerindedir. Tütün üretim etkinliği sırasında ekiciler tarafından karar verilmesi gereken birçok konu*da, bu yetki sözleşme ile şirkete devredilmiştir. Ekici üretimle ilgili tüm işlemleri şirket elemanı tarafından verilen talimatlara uygun olarak yapmayı taahhüt etmektedir.
Kamuoyunda kısaca 'Tütün Yasası' olarak bilinen 4733 sayılı Kanunun, 9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra tütünde destekleme alımları kaldırılmış, bu yıl ilk kez ülkemizde sözleşmeli tütün üretimine geçilmiştir. Ancak, sözleşmeli üretim, dünyanın her yanında tütün üretimini arttırmak için yapılırken ülkemizde tütün üretimini kısıtlamak amacı için yapılmaktadır. Bu nedenle de bazı üreticilerden ve çeşitli kesimlerden tepki ile karşılanmaktadır.
Sözleşmeli tarım modelinin avantajları:
•Firmanın üreticilere sağladığı alım ve fiyat garantisi ile üreticilerin pazarlama problemini ortadan kaldırması,
•Üreticinin satışa kadar her üretim aşamasında sözleşme yaptığı firmadan teknik destek ve eğitim almasının sağlanması,
•Nitelikli girdilerin, doğru zamanda ve doğru teknoloji ile kullanılarak maliyetlerin düşürülmesi sonucu verim ve ürün kalitesini arttırması ve ürün standartlarında iyileştirme sağlanması,
• Firma üzerindeki finans yükünü hafifletmesi,
•Tarıma dayalı sanayi kuruluşlarının düzenli ve kaliteli hammadde temin etmesini sağlaması ve teknoloji transferi ile çiftçi ve sanayici arasında mal, nakit ve tek*nik bilgi akışının temini,
•Banka, üretimi yaptıran firma, girdi satıcısı ve üre*tici arasında sinerji oluşturması,
•Küçük çiftçiler için dengeli ve sürekli gelir kaynağı temin etmesi,
•Küçük çiftçilere alternatif istihdam imkânı sağlaması
•Atıl işgücü, arazi, bina ve çeşitli donanımların değerlendirilmesi,
•Üreticilerle etkili bir iletişim kurma ve yakın diyalog içinde olunması,
•Üretim ve tarıma dayalı sanayi arasında oluşturd*ğu bütünleşme ile üretim kaybını en aza indirmesi, gibi nedenlerle tercih edilmektedir.
Sözleşmeli tarım modelinin dezavantajları:
Ulusal ve uluslararası firmaların, üreticileri kendilerine bağlamak için kredi, fiyat ve pazar garantisi sağlaması çiftçiler açısından tek yanlı bağımlılığa neden olabilmektedir. Dolayısıyla bu tek yanlı bağımlılık tarımdan sağlanan pozitif değerlerin büyük ölçüde sanayiciye geçmesine neden olmaktadır. Türkiye'de ve dünyada bu dezavantajların azaltılması için öncelikle sözleşmeli üretimde ilişkilerin ikili ve karşılıklı bağımlılığa dönüştürülmesi gerekmektedir.
Sözleşmeli üretim modeline ilişkin olarak ortaya çıkan sorunlara bakıldığında şu durumlarla karşılaşmak mümkündür. Ülkemizde tarım işletmelerinin yapısı dikkate alındığında, sözleşmelerin tek taraflı olmasından dolayı çiftçinin itiraz hakkı bulunmamaktadır. Çiftçiler sözleşmeyi okumadan imzalayabilmektedir. Ürün birim fiyatlarının enflasyon artışının altında kalması durumunda tarımsal üretici geliri düşmektedir. Çiftçilerin örgütsüz olmaları nedeniyle, sanayici karşısında zayıf kalmaları gibi aksayan yönleri de mevcuttur. Sanayici ile üreticiler arasında yapılan sözleşmeler, üreticiler açısından oldukça ağır yükümlülükler içerebilmektedir.
Sözleşmeli tarım, sözleşmede öngörülen standart ve kalitede üretimin gerçekleşememesi, belirlenen fiyatın düşük olması ya da ürün bedellerinin zamanında öden*meyerek üreticilerin finansman yönünden güçsüz kal*maları gibi sorunları da bünyesinde taşımaktadır. Belir*tilen nedenler sözleşmelerin gelecek yıllarda yenilenme*sini zorlaştırmakta, sanayinin nitelikli hammadde temi*nini çıkmaza sokmaktadır. Diğer yandan çok sayıda ör*gütsüz küçük çiftçinin ekonomik bakımdan güçlü olan alıcılarla karşı karşıya kalmaları, uyumlu bir işbirliğini önleyerek, sözleşmelerin tek taraflı yapılmasını artır*maktadır. Sistem, bu yönüyle gıda firmalarının yönlendirmelerine bağlı kalabilmektedir. Sistemin bu olumsuzlukları, gelişmiş ülkelerde çiftçilerin pazarlama kooperatifleri altında birleşmeleri ve gıda firmalarının tarım işletmeleri ile ürünün yetiştirilme periyodunda sürekli diyalog ve görüşmeleri ile çözümlenmektedir. Sözleşmelerde tarım işletmelerinin örgütsüz olarak bireysel bir şekilde gıda firmaları ile sözleşme yapmaları, özellikle ürün fiyatının belirlenmesi, ürün bedellerinin ödenmesi gibi konularda dezavantajlı olmalarına neden olmaktadır.
Sözleşmeli üretime karşı olan kesimler genel olarak şu dezavantajları ileri sürmektedirler. Sözleşmeli üretimle;
•Yabancı büyük tarım ve gıda şirketleri yabancı bir ülkede işletme sahibi olmadıkları için sömürü suçlamalarından kurtuluyorlar.
•Yabancı büyük tarım şirketleri yerli iş gücünü ça*lıştıran patron görünümünde olmadıklarından, sendika*larla karşı karşıya gelmiyorlar.
•Yabancı büyük tarım şirketleri, küçük ölçekli üre*tim modeli ve tarımsal toprak mülkiyetindeki parçalan*mışlığı atladıklarından, bu sorunlar o ülkenin ve üretici*sinin sorunu olarak kalmaktadır.
•Sanayici çiftçi ile belirli nitelikteki ürün için sözleş*me yapmakta ve ekim öncesi belirlenen fiyat üzerinden hasat zamanı ürünü satın almaktadır.
•Kuraklık nedeniyle oluşacak düşük verim ya da verimsizliğin riski tamamen çiftçiye ait olmaktadır.
•Sözleşme ile bağlanan köylü, malı ve işgücünü bir*likte kiraya çıkaran yapısı ile bir tür "taşeronlaşmış işçi" kılığına bürünmektedir.
Sözleşmeli tütün tarım modeline ilişkin öneriler:
1- Sözleşmeli tütün üretiminden vazgeçilerek borsa sistemine geçilmesi: 4733 sayılı tütün kanunu ile getirilen sözleşmeli tütün üretimi sisteminde sağlıklı bir örgütü olmayan üretici iyi ve sağlıklı bir örgütü olan özel sektör firmalarının insafına bırakılmıştır. Bu sistemde, tütün rekoltesinin yıl itibarıyla yüksek veya düşük olması ve dış alıcıların talep ettiği miktarın az veya çok olması gibi faktörlere göre fiyat oluşmaktadır. Örneğin; 2005 yılında özel şirketler 2,00 TL/ Kg.’ a tütün satın almışlardır. 2007 Yılında ise alıcı firmalar sözleşme yapmak istediği miktarların % 70’ ini karşılayacak Üretim Sözleşmesi yapabilmiştir. Yılın çok sıcak ve kurak geçmesi nedeniyle, rekoltenin % 30–35 daha az gerçekleşmiş olması sebebiyle Özel Sektör siparişlerini karşılamak telaşına düşmüş ve alımlar başlamadan Ekim ayının sonlarında piyasadan karaborsa olarak 7–8 TL/kg fiyatla ve peşin bedelle yaprak tütün alımına başlamıştır. Bu durumda 8. yılını geride bırakan sözleşmeli sistemden ne alıcı tarafı ne de satıcı tarafı memnun görülmektedir.
Bu nedenle 4733 sayılı tütün kanununda fazla üretilen tütünler için borsa sisteminin çalıştırılması öngörülmüş ancak bu güne kadar fiili olarak uygulanamamıştır. Sözleşmeli sistemden bir an önce vazgeçilerek A.B.D’ de yıllardan beri uygulanan borsa sistemine geçilmesi ve uygulanması halinde Türk tütüncülüğünün önü açılacaktır.
Buna göre; tütün alıcılarının bir yıl önce Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumuna başvurarak alacakları tütün miktarlarını taahhüt etmesi ve üreticilere kota miktarlarının Kurum tarafından dağıtılması sağlanmalıdır. Yeni ihdas edilecek Tütün Ofisleri tarafından üretici birlikleriyle birlikte maliyet, kar ve dünya tütün piyasası gibi faktörlere göre taban alım fiyatı oluşturularak tütün borsa merkezlerinde tütün alım-satımı yapılması gerçekleştirilmelidir. Hem alıcının hem de üreticilerin korunduğu bir sistem ideal bir sistemdir.
2- Kaliteli, ihraç kabiliyeti yüksek üretim için standardizasyon ve ıslah çalışmalarının yapılması: Tütün üretiminde büyük bir oranda, her türlü kontrolden uzak, saf çeşidi bulunmayan, babadan oğula geçen nitelik özellikleri birbirine karışmış olan tohumluklar kullanılmaktadır. Bu durum verim ve kalite bakımından standart bir ürün elde edilmesine imkân vermemektedir. Bitkide olması gereken şeker, indirgen azot ve nikotin miktarlarında bariz sapmalar görülmekte, sonuç olarak tütünlerin ihraç yeteneği zayıflamaktadır.
3- Sürdürülebilir tütün tarımının devam ettirilmesi: Risk altında olan Marmara ve Karadeniz tütünlerine uygulanan yüksek nevi fiyatları üretimin artmasını sağlayamamıştır. Tütüncülüğü bırakan veya göç eden üretici, tekrar tütün üretimine dönmemektedir.
Sürdürülebilir tütün üretimi açısından, üretici sayısının artırılmasının zorlukları göz önünde bulundurularak, mevcut üretici sayısının korunması yoluna gidilmelidir. Emek yoğun bir üretim yapıldığından, üretim maliyetleri yükselmektedir. 13–14 ayı bulan tütüncülük devresi kısaltılarak üretim yapılan aynı yıl içerisinde mahsulün satışının yapılması sağlanmalıdır.
4- Üretimin Teşvik edilmesi için prim verilmesi:Ülkemizde tütün üretimi giderek düşen bir trend içerisinde olduğu aşikardır Tütün üreticisinin 2000’ li yıllardan itibaren emeğinin karşılığını alamaması tütün üretiminin bırakılmasına sebep olmuştur. Bölgede tütünde uygulanan fiyat politikası, tütün üreticisini tatmin etmemiş, geçimini sağlayamaz duruma getirmiştir. Sonuçta Marmara ve Karadeniz bölgelerinde tütün üretimi bitti denilebilecek noktaya gelmiştir. Asil ve sigara harmanlarını ıslah edici özelliklere sahip tütünlerimiz tarihe gömülmüştür. 2007 yılında istediği miktarların % 30 altında tütün üretim sözleşmesi yapmaları özel sektör alıcı firmalarını kara kara düşündürmektedir.
Tütün üreticisinin yeniden üretime yönlenmesi için üretiminden para kazanması ve geleceğe güvenle bakması gerekmektedir.
Avrupa Birliğindeki tütün üreten ülkelerde kalite ve türlerine göre değişmekle beraber tütünün kilogramına 2.1 Euro ile 4.1 Euro arasında prim verilmektedir. Ülkemizde de çitçiye arazi üzerinden verilen ve yanlış olduğu gerçek üreticiler tarafından bile dile getirilen doğrudan gelir desteği yerine, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulandığı gibi üretim miktarına göre prim verilmesinin daha doğru olacağı bir gerçektir.
5- Üretici birliklerinin kurulması ve yaygınlaştırılması: Üretici birliklerinin kurularak hayatiyet kazandırılması ile fazla olan üretici tütünlerinin depolarda tutulması ile ürün arzını kontrol edebilmesi sağlanmalıdır.
6- Tütünün özel ürün statüsüne kavuşturulması: Dünya Ticaret Örgütünün kuruluş anlaşmasına ek anlaşmalardan biri olan tarım anlaşması çerçevesinde yapılan ileri tarım müzakereleri sonucunda, gelişme yolundaki ülkeler için uygun sayıda tarımsal ürünün; ürün güvenliği, geçim güvencesi ve kırsal kalkınma kriterleri temelinde ‘Özel Ürün’ olarak belirlenebileceği öngörülmüştür. Bu itibarla Tütünün İhracatta avantajlar sağlayan, hem ithalat baskısına hem de fiyat düşüşlerine karşı koruma imkânı sağlayan özel ürün statüsüne kavuşturulması sağlanmalıdır.
Türkiye’de üretilen sigara ve diğer tütün mamullerinin ihracatının desteklenmesi gibi bir amacı da olan tütün fonundan 2007 yılında 230 milyon dolar gelir elde edilmiştir. Bu fondan amacına uygun olarak Avrupa Birliğinde olduğu gibi üreticiye prim verilmesi, yukarıda anlatılan ürün standardı ve ıslah çalışmalarının yapılabilmesi için kaynak olarak kullanılması yerinde olacaktır. Ancak 2010 yılından itibaren Bakanlar Kurulu Kararı ile Tütün Fonu kaldırılmış olup, yaprak tütün üreticiliği ve piyasasını koruma ve ayakta tutma daha da zorlaşacaktır. Çok uzak olmayan bir gelecekte Türk tütünü ve tütüncülüğünden sadece bir anı olarak sözedilebilecektir. Yine 2007 yılı içerisine kadar uygulanan ve Ülkemizde üretilen tütünlerin katıldığı sigaralardan daha az vergi alınması uygulamasına acilen geri dönülmesi ile yerli tütün üreticilerinin yaşaması sağlanmalıdır.
Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumunun yaygın taşra teşkilatı bulunmadığından, bahse konu sistemin sağlıklı olarak uygulanabilmesi için, taşra teşkilatı kurulmalıdır. Ülkemizin menfaatleri ve Türk tütüncülüğünün geleceği için “Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkol Piyasasının “ etkin bir şekilde denetimi ve düzenlemesi şarttır.
Sonuç olarak tarım üretimin temel kaynağınıdır
Bütün gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülke*mizde de tarım ve tarıma dayalı sanayi ekonomik kalkınmanın anahtarıdır.
Sözleşmeli üretim modeli sanayi sektöründeki fason üretimin karşılığı olarak değerlendirilebilir. Bu model üreticiye sağladığı girdi ve pazarlama imkânları, tekno*loji transferi, atıl kapasite ve işgücünün değerlendirilmesi, sanayiye ihtiyacı olan hammaddeyi yeterli miktar vekalitede temin etmesi, risk ve belirsizliklerin azaltılması gibi konularda faydalı bir modeldir. Fakat bu konuda yapılan bazı araştırmalarda modelin çiftçi aleyhine tek taraflı bazı unsurlar içerebileceği ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bu modelin birebir çiftçi ve firma arasında uygulanması yerine birlik, kooperatif ve benzeri çiftçi örgütleri ile ortak hareket edilmesi modelin etkinliğini artırabilecektir.
Sözleşmeli üretim modeli ile ilgili hukuki altyapı da tam olarak oluşturulmuş değildir. Bu nedenle bu altyapının öncelikle tamamlanması gerekmektedir. Uluslararası büyük şirketler karşısında zayıf kalan çiftçiyi koruyucu tedbirler alınmalıdır. Çiftçilerin örgütsel yapıları geliştirilerek sözleşmeli üretim için yapılacak olan sözleşmelere eşit ortamlarda imza atmalarına imkân verilmelidir. Bu çiftçi örgütlerinin, çiftçilere yapılacak sözleşmeler, taban fiyatlar, sigorta ve finansman konularında yardımcı olabilecek seviyelerde örgütlenebilmesinin yolu açılmalıdır.