Livadi
16.04.2010, 22:33
Yeşil Enerjiler Yükselişte
Yazar : Prof. Dr. Zafer AYVAZ
Enerji üretmenin en eski yolu odun yakmaktır. Akan suyun gücüyle değirmen çalıştırmak, rüzgarın gücüyle gemileri yürütmek, yine rüzgarla yeraltından su çıkarmak, birbiri peşi sıra insanların günlük yaşamına girdi. Güneş enerjisiyle ürün kurutmak ise en eski çağlardan bu yana kullanılagelmekteydi. Kömür ve petrolün son yüzyıllara damgasını vurup, olanca zararıyla çevremizi kirletmesinden sonra geleneksel enerji kaynaklarımız yeniden hatırlandı ve ‘yenilenebilir’ veya ‘yeşil’ enerjiler adıyla tekrar popüler oldu. Fosil yakıtların neden olduğu çevre kirliliği, sera etkisi, asit yağmurları ve iklim değişiklikleri gibi olumsuzluklar içermeyen ve hemen her yerde bulunan yenilenebilir enerjiler acaba şu anda niçin fosil yakıtlar kadar yaygın olarak kullanılmıyor? Sorun tamamen ekonomik. Çünkü yenilenebilir enerji kaynaklarının doğası gereği, rüzgar ve suyun, biyolojik atığın ve güneş ısısının herhangi bir hammadde maliyeti olmamasına rağmen, bu kaynakları kullanan santrallerin yatırım maliyetleri (en azından şimdilik) çok yüksek. Bu problemi aşmak için belirli çözüm önerileri geliştiriliyor.
Almanya yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik ediyor
Almanya’da temiz enerji kaynakları sektöründe toplam yıllık ciro 10 milyar Euro’ya ulaşmış durumda. Yeşil enerjinin kullanımıyla dünya atmosferine 53 milyon ton daha az karbondioksit gazı yollayan, temiz enerji sektöründe 135 bin kişiye iş imkanı sağlayan, 2020 yılına kadar 19 atom enerjisi santralini kapatma kararı alan ve buradan doğacak enerji açığını, diğer santrallerdeki verimi artırarak ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kapatmaya çalışan Almanya’nın deneyimi bu konuda yardımcı olabilir. Almanya, yenilenebilir enerjilerin araştırma -geliştirme çalışmaları için her yıl kamu kaynaklarından 100 milyon Euro tutarında destek fonu ayırıyor. Almanya’daki başarı, sadece alternatif enerjilere devlet eliyle sübvansiyon uygulanmasıyla değil, bunların üretimindeki yüksek maliyetlerin tüm tüketicilere yayılması yoluyla sağlandı. Oradaki sistem şöyle işlemekte: Rüzgar türbini sahiplerine, elektrik şebekesine aktardıkları her kilowatt saat (kWh) enerji için 9 Cent (160 bin TL) daha fazla para ödenmesi güvence altına alındı. Rüzgar santrallerine giden bu 9 Cent’lik farkı karşılayan diğer enerji üreticileri, ödediklerini daha sonra müşterilerinden tahsil edecekler. Bu sayede rüzgar enerjisi santralleri rantabl, diğer deyimle rekabet edebilir hale geldi ve bankalar da devlet güvencesine dayanarak bu santrallerin inşası için kredi vermeye istekli hale geldi. Bu teşviklerle bugün Almanya’da 15 binden fazla türbin, rüzgar gücüyle dönüyor ve Almanya, rüzgar gücünde İspanya ve ABD’nin önünde açık arayla dünya birincisi. Dört atom santralinin üreteceği enerjiyi üreten rüzgar enerjisi sektörünün yıllık cirosu 5 milyar Euro’ya, oluşturduğu toplam istihdam da 40 bin kişiye ulaştı. Yeşil enerjiye geçiş maliyetinin genele yayılması prensibi, Schröder hükümetinin 2000 yılında çıkardığı ‘Yenilenebilir Enerjiler Yasası’ ile daha da genişletildi ve diğer alternatif enerji kaynaklarını da kapsaması sağlandı. En fazla ek ödeme, maliyeti en yüksek olan güneş enerjisi santrallerine verilecek. Buradaki ek ödeme kWh basına 50 Cent’e(900 bin TL) kadar çıkabilecek. Bu sayede fotovoltaik (PV) enerji tesisi sahipleri, yatırımlarını 20 yıl içinde amorti edebilecekler. Güneş enerjisini doğrudan elektriğe çeviren PV panellerin çatılara yerleştirilmesini amaçlayan ‘100 bin çatı projesi’ ne devlet tarafından faizsiz ya da çok düşük faizli kredi desteği sağlanacak. Almanya’da bu panellerle toplam elektrik üretim kapasitesi, 2003 sonu itibarıyla 400 megawatt’a(MW) ulaştı. Bu kapasiteyle Almanya, Japonya’dan sonra PV konusunda dünyada ikinci konuma yükselmiş oldu. Yenilenebilir enerjilerin Almanya’daki toplam üretim içindeki payı şu anda yaklaşık % 8. Bu kapsamda biyokütle enerjilerinin payı da önemli bir oran oluşturuyor. Uzun vadede elektriğin %10’unun, ısınma enerjisinin %20’sinin biyolojik atıklardan elde edilebileceği hesaplanıyor. Atıksu arıtma çamurları, çöplükler ve gübrelerden biyogaz üreten tesislerin sayısı I700’e ulaşmış durumda. Freiberg’te bitkisel yağlardan biyodizel üreten bir tesis faaliyete geçti. Normal dizele göre %50 daha az zararlı madde emisyonuna yol açan bu ekolojik yakıttan Alman Demiryolları 15 bin ton satın almaya karar verdi. Bu çabalar artık dünya geneline yayılmış bulunuyor. Brezilya’da düzenlenen bir toplantıda, 2010 yılında Latin Amerika’nın enerji ihtiyacının % 10’unun yenilenebilir kaynaklardan sağlanması hedefi benimsendi. AB’nin 2010 hedefi ise daha yüksek: % 12,5.
‘Yeşil Elektrik Sertifikası’ olmayanlar Belçika’da elektrik satamayacak
Belçika’da 2002 Ocak ayında l GWh’tan daha fazla elektrik tüketenler için başlayan “Satıcıyı Seçme Özgürlüğü”, 2003 Temmuz ayında daha genişletildi ve ülkedeki elektrik pazarı tamamen liberal hale geldi. Artık şebeke bağlantısı en az 56 kVA olan tüketiciler de satıcıyı serbestçe seçebilecek. Bu kanun, serbest rekabet ortamında daha ucuz elektrik fiyatlarının oluşumunu ve çevre dostu yenilenebilir enerjilerin teşvik edilmesini amaçlıyor. Bununla, 1990 yılındaki karbondioksit emisyonlarından % 7,5 daha az emisyon değeri hedefleniyor. Bunu sağlamak için Belçika Hükümeti bir dizi önlem aldı. Bu kapsamda elektrik şirketlerinin, üretimin bir kısmını(2004 yılında en az %3’ünü, 2005 yılında ise %5’ini) yenilenebilir ve temiz kaynaklardan sağlaması veya kendi üretmiyorsa başka bir üreticiden bu miktarı karşılayacak kadar ‘Yeşil Elektrik Sertifikası’ satın alması gerekiyor. Merkezi Krefeld’te olan Alman G.A.S. şirketi, Belçika’da bu sertifikayı vermeye hak kazanan ilk yabancı yatırımcı oldu. Belçika’nın Vlierzele kentindeki çöp deponi gazlarından 1,2 MWh elektrik üreten bu şirket, l MWh’lık ‘Yeşil Elektrik Sertifikası’nı 125 Euro karşılığında diğer üreticilere satabilecek.
Temiz enerji üretiminde Türkiye Avrupa’nın lideri
Yenilenebilir enerjilerin toplam elektrik üretimi içindeki payı bakımından Türkiye’nin Avrupa birincisi olduğunu herhalde pek çoğumuz bilmiyor. Yenilenebilir enerjilerin toplamdaki % 30’luk oranını hidroelektrik santrallerimize borçluyuz. Geçen hükümet döneminde ithal petrol ve doğal gaza dayalı santrallere ağırlık verilmesiyle bu payda bir düşüş yaşansa da mevcut hükümetin yeniden yerli kaynaklara ağırlık verme kararıyla yenilenebilir enerjilerin payı tekrar artmaya başladı. Şimdi sırada rüzgar ve güneş enerjileri var. Rüzgar ve güneş potansiyeli bakımından Avrupa lideri olmamıza rağmen maalesef şimdiye kadar bu konuda ileri adımlar atılamadı. Jeotermal enerji kullanımında bir kımıldanma olsa da potansiyelimizin büyüklüğü karşısında çok fazla bir şey yaptığımız söylenemez.
Enerji tasarrufunun önemi
Enerjiyi sadece temiz üretmek yetmiyor. Öretileni tasarruflu kullanmak da en az onun kadar önem taşıyor. Çünkü kullanılmayan her kilogram fosil yakıt, atmosfere 3,5 kg daha az karbondioksit göndermek demek. Almanya’da 2002 yılında yürürlüğe giren enerji tasarrufu mevzuatına göre, yeni yapılar ancak düşük enerji sarfiyatlı binalar kategorisinde inşa edilebiliyor. Bu da konutun, metrekare başına yılda en fazla 90 kWh enerji harcaması anlamına geliyor. Bonn kentindeki okullarda enerji tasarrufuna teşvik programı uygulamaya kondu. 40’tan fazla okul ‘fifty:fifty programı’ adı verilen bu programa geçti ve tasarruf edilen her bir Euro’luk enerji için, devletten 50 Cent almaya hak kazandı. Alman Federal Çevre Kurumu’nun (UBA) gelecek yıl taşınacağı Dessau kentindeki bina, enerji tasarrufu konusunda diğer binalara örnek olacak. Etkili bir ısı izolasyonu, yer ısısının kullanılması, tasarruflu ampuller, akıllı aydınlatma sistemi ve bina içindeki havanın ısısının %74 oranında geri kazanılması, burada uygulanacak olan tasarruf önlemlerinden bazıları. Ayrıca güneş kollektörleri ve 480 metrekare büyüklüğünde PV panellerle kazanılacak enerjinin yılda 18 MW’a kadar çıkması hedefleniyor. Bazı enerji tasarruflu binalarsa kullandığından fazla enerji üretebiliyor. Freiburg-Schlierberg’te bunlardan 47 tane inşa edildi. Doğal malzemeler kullanılarak yapılan, ısı izolasyonları güçlü, aktif olarak havalandırılan ve bol ışık alan odalara sahip bu binaların çatılarındaki güneş panelleriyle ihtiyaçtan fazla enerji üretilecek. Bu binalarda metrekare başına yılda tüketilen 10-15 kWh enerji, normal bir binanın ısıtılması için gerek duyulan enerjinin sadece onda birine denk geliyor. UBA’nın yaptığı analizlere göre; enerji tasarruflu binalar, toplu ısıtma sistemleri ve fazla ısıyı elektriğe çeviren sistemler sayesinde yapılacak tasarrufla, ısıtmada kullanılan enerjinin neden olduğu 190 milyon ton karbondioksit miktarı, 2025 yılına kadar yarıya indirilebilecek.
Yazar : Prof. Dr. Zafer AYVAZ
Enerji üretmenin en eski yolu odun yakmaktır. Akan suyun gücüyle değirmen çalıştırmak, rüzgarın gücüyle gemileri yürütmek, yine rüzgarla yeraltından su çıkarmak, birbiri peşi sıra insanların günlük yaşamına girdi. Güneş enerjisiyle ürün kurutmak ise en eski çağlardan bu yana kullanılagelmekteydi. Kömür ve petrolün son yüzyıllara damgasını vurup, olanca zararıyla çevremizi kirletmesinden sonra geleneksel enerji kaynaklarımız yeniden hatırlandı ve ‘yenilenebilir’ veya ‘yeşil’ enerjiler adıyla tekrar popüler oldu. Fosil yakıtların neden olduğu çevre kirliliği, sera etkisi, asit yağmurları ve iklim değişiklikleri gibi olumsuzluklar içermeyen ve hemen her yerde bulunan yenilenebilir enerjiler acaba şu anda niçin fosil yakıtlar kadar yaygın olarak kullanılmıyor? Sorun tamamen ekonomik. Çünkü yenilenebilir enerji kaynaklarının doğası gereği, rüzgar ve suyun, biyolojik atığın ve güneş ısısının herhangi bir hammadde maliyeti olmamasına rağmen, bu kaynakları kullanan santrallerin yatırım maliyetleri (en azından şimdilik) çok yüksek. Bu problemi aşmak için belirli çözüm önerileri geliştiriliyor.
Almanya yenilenebilir enerji kaynaklarını teşvik ediyor
Almanya’da temiz enerji kaynakları sektöründe toplam yıllık ciro 10 milyar Euro’ya ulaşmış durumda. Yeşil enerjinin kullanımıyla dünya atmosferine 53 milyon ton daha az karbondioksit gazı yollayan, temiz enerji sektöründe 135 bin kişiye iş imkanı sağlayan, 2020 yılına kadar 19 atom enerjisi santralini kapatma kararı alan ve buradan doğacak enerji açığını, diğer santrallerdeki verimi artırarak ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla kapatmaya çalışan Almanya’nın deneyimi bu konuda yardımcı olabilir. Almanya, yenilenebilir enerjilerin araştırma -geliştirme çalışmaları için her yıl kamu kaynaklarından 100 milyon Euro tutarında destek fonu ayırıyor. Almanya’daki başarı, sadece alternatif enerjilere devlet eliyle sübvansiyon uygulanmasıyla değil, bunların üretimindeki yüksek maliyetlerin tüm tüketicilere yayılması yoluyla sağlandı. Oradaki sistem şöyle işlemekte: Rüzgar türbini sahiplerine, elektrik şebekesine aktardıkları her kilowatt saat (kWh) enerji için 9 Cent (160 bin TL) daha fazla para ödenmesi güvence altına alındı. Rüzgar santrallerine giden bu 9 Cent’lik farkı karşılayan diğer enerji üreticileri, ödediklerini daha sonra müşterilerinden tahsil edecekler. Bu sayede rüzgar enerjisi santralleri rantabl, diğer deyimle rekabet edebilir hale geldi ve bankalar da devlet güvencesine dayanarak bu santrallerin inşası için kredi vermeye istekli hale geldi. Bu teşviklerle bugün Almanya’da 15 binden fazla türbin, rüzgar gücüyle dönüyor ve Almanya, rüzgar gücünde İspanya ve ABD’nin önünde açık arayla dünya birincisi. Dört atom santralinin üreteceği enerjiyi üreten rüzgar enerjisi sektörünün yıllık cirosu 5 milyar Euro’ya, oluşturduğu toplam istihdam da 40 bin kişiye ulaştı. Yeşil enerjiye geçiş maliyetinin genele yayılması prensibi, Schröder hükümetinin 2000 yılında çıkardığı ‘Yenilenebilir Enerjiler Yasası’ ile daha da genişletildi ve diğer alternatif enerji kaynaklarını da kapsaması sağlandı. En fazla ek ödeme, maliyeti en yüksek olan güneş enerjisi santrallerine verilecek. Buradaki ek ödeme kWh basına 50 Cent’e(900 bin TL) kadar çıkabilecek. Bu sayede fotovoltaik (PV) enerji tesisi sahipleri, yatırımlarını 20 yıl içinde amorti edebilecekler. Güneş enerjisini doğrudan elektriğe çeviren PV panellerin çatılara yerleştirilmesini amaçlayan ‘100 bin çatı projesi’ ne devlet tarafından faizsiz ya da çok düşük faizli kredi desteği sağlanacak. Almanya’da bu panellerle toplam elektrik üretim kapasitesi, 2003 sonu itibarıyla 400 megawatt’a(MW) ulaştı. Bu kapasiteyle Almanya, Japonya’dan sonra PV konusunda dünyada ikinci konuma yükselmiş oldu. Yenilenebilir enerjilerin Almanya’daki toplam üretim içindeki payı şu anda yaklaşık % 8. Bu kapsamda biyokütle enerjilerinin payı da önemli bir oran oluşturuyor. Uzun vadede elektriğin %10’unun, ısınma enerjisinin %20’sinin biyolojik atıklardan elde edilebileceği hesaplanıyor. Atıksu arıtma çamurları, çöplükler ve gübrelerden biyogaz üreten tesislerin sayısı I700’e ulaşmış durumda. Freiberg’te bitkisel yağlardan biyodizel üreten bir tesis faaliyete geçti. Normal dizele göre %50 daha az zararlı madde emisyonuna yol açan bu ekolojik yakıttan Alman Demiryolları 15 bin ton satın almaya karar verdi. Bu çabalar artık dünya geneline yayılmış bulunuyor. Brezilya’da düzenlenen bir toplantıda, 2010 yılında Latin Amerika’nın enerji ihtiyacının % 10’unun yenilenebilir kaynaklardan sağlanması hedefi benimsendi. AB’nin 2010 hedefi ise daha yüksek: % 12,5.
‘Yeşil Elektrik Sertifikası’ olmayanlar Belçika’da elektrik satamayacak
Belçika’da 2002 Ocak ayında l GWh’tan daha fazla elektrik tüketenler için başlayan “Satıcıyı Seçme Özgürlüğü”, 2003 Temmuz ayında daha genişletildi ve ülkedeki elektrik pazarı tamamen liberal hale geldi. Artık şebeke bağlantısı en az 56 kVA olan tüketiciler de satıcıyı serbestçe seçebilecek. Bu kanun, serbest rekabet ortamında daha ucuz elektrik fiyatlarının oluşumunu ve çevre dostu yenilenebilir enerjilerin teşvik edilmesini amaçlıyor. Bununla, 1990 yılındaki karbondioksit emisyonlarından % 7,5 daha az emisyon değeri hedefleniyor. Bunu sağlamak için Belçika Hükümeti bir dizi önlem aldı. Bu kapsamda elektrik şirketlerinin, üretimin bir kısmını(2004 yılında en az %3’ünü, 2005 yılında ise %5’ini) yenilenebilir ve temiz kaynaklardan sağlaması veya kendi üretmiyorsa başka bir üreticiden bu miktarı karşılayacak kadar ‘Yeşil Elektrik Sertifikası’ satın alması gerekiyor. Merkezi Krefeld’te olan Alman G.A.S. şirketi, Belçika’da bu sertifikayı vermeye hak kazanan ilk yabancı yatırımcı oldu. Belçika’nın Vlierzele kentindeki çöp deponi gazlarından 1,2 MWh elektrik üreten bu şirket, l MWh’lık ‘Yeşil Elektrik Sertifikası’nı 125 Euro karşılığında diğer üreticilere satabilecek.
Temiz enerji üretiminde Türkiye Avrupa’nın lideri
Yenilenebilir enerjilerin toplam elektrik üretimi içindeki payı bakımından Türkiye’nin Avrupa birincisi olduğunu herhalde pek çoğumuz bilmiyor. Yenilenebilir enerjilerin toplamdaki % 30’luk oranını hidroelektrik santrallerimize borçluyuz. Geçen hükümet döneminde ithal petrol ve doğal gaza dayalı santrallere ağırlık verilmesiyle bu payda bir düşüş yaşansa da mevcut hükümetin yeniden yerli kaynaklara ağırlık verme kararıyla yenilenebilir enerjilerin payı tekrar artmaya başladı. Şimdi sırada rüzgar ve güneş enerjileri var. Rüzgar ve güneş potansiyeli bakımından Avrupa lideri olmamıza rağmen maalesef şimdiye kadar bu konuda ileri adımlar atılamadı. Jeotermal enerji kullanımında bir kımıldanma olsa da potansiyelimizin büyüklüğü karşısında çok fazla bir şey yaptığımız söylenemez.
Enerji tasarrufunun önemi
Enerjiyi sadece temiz üretmek yetmiyor. Öretileni tasarruflu kullanmak da en az onun kadar önem taşıyor. Çünkü kullanılmayan her kilogram fosil yakıt, atmosfere 3,5 kg daha az karbondioksit göndermek demek. Almanya’da 2002 yılında yürürlüğe giren enerji tasarrufu mevzuatına göre, yeni yapılar ancak düşük enerji sarfiyatlı binalar kategorisinde inşa edilebiliyor. Bu da konutun, metrekare başına yılda en fazla 90 kWh enerji harcaması anlamına geliyor. Bonn kentindeki okullarda enerji tasarrufuna teşvik programı uygulamaya kondu. 40’tan fazla okul ‘fifty:fifty programı’ adı verilen bu programa geçti ve tasarruf edilen her bir Euro’luk enerji için, devletten 50 Cent almaya hak kazandı. Alman Federal Çevre Kurumu’nun (UBA) gelecek yıl taşınacağı Dessau kentindeki bina, enerji tasarrufu konusunda diğer binalara örnek olacak. Etkili bir ısı izolasyonu, yer ısısının kullanılması, tasarruflu ampuller, akıllı aydınlatma sistemi ve bina içindeki havanın ısısının %74 oranında geri kazanılması, burada uygulanacak olan tasarruf önlemlerinden bazıları. Ayrıca güneş kollektörleri ve 480 metrekare büyüklüğünde PV panellerle kazanılacak enerjinin yılda 18 MW’a kadar çıkması hedefleniyor. Bazı enerji tasarruflu binalarsa kullandığından fazla enerji üretebiliyor. Freiburg-Schlierberg’te bunlardan 47 tane inşa edildi. Doğal malzemeler kullanılarak yapılan, ısı izolasyonları güçlü, aktif olarak havalandırılan ve bol ışık alan odalara sahip bu binaların çatılarındaki güneş panelleriyle ihtiyaçtan fazla enerji üretilecek. Bu binalarda metrekare başına yılda tüketilen 10-15 kWh enerji, normal bir binanın ısıtılması için gerek duyulan enerjinin sadece onda birine denk geliyor. UBA’nın yaptığı analizlere göre; enerji tasarruflu binalar, toplu ısıtma sistemleri ve fazla ısıyı elektriğe çeviren sistemler sayesinde yapılacak tasarrufla, ısıtmada kullanılan enerjinin neden olduğu 190 milyon ton karbondioksit miktarı, 2025 yılına kadar yarıya indirilebilecek.