Livadi
14.04.2010, 09:31
Mera Hayvanlarının Ürünleri Niçin Daha Sağlıklı?
Yazar : Sadık YOLCU
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol tarafından İzmir`de verilen "Sağlıklı Beslenme, Yağlar ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO`lar)" konulu konferansta elden yoğun yemlerle hayvan besleme sisteminin insan sağlığına etkisi mercek altına alındı. Prof. Demirkol, omega-3 ve omega-6 yağ asitlerinin farkını şöyle açıkladı:
"Çayır otu, yonca gibi yeşil bitkilerde en fazla bulunan yağ asidi, omega-3`tür. Mısır, arpa, buğday gibi tahılların ana yağ asidi ise omega-6`dır. Ayrıca bu bitkilerde bol miktarda nişasta bulunur. Nişasta ya da pancar küspesinde olduğu gibi şeker içeriği zengin besin verildiğinde, hayvanın iç yağında ve süt yağında belirgin değişiklikler olur. Merada otlayan hayvanın iç yağında başlıca doymuş yağ asidi stearik asittir. Stearik asidin erime derecesi 37 derecenin üzerinde, fakat insanın vücut ısısı 36,5 derece olduğundan tüm stearik asit eriyerek emilmemektedir. Eriyip emilebilen kısmı ise vücutta hızla oleik aside dönüşür. Oleik asit ise zeytinyağının ana yağ asididir. Nişasta ve şekerce zengin besinler alan hayvanların iç yağının ana doymuş yağ asidi palmitik asittir. Bu yağ asidi daha düşük ısıda erir, bu nedenle de tümüyle bağırsaktan emilir. Palmitik asit damar sertliğine yol açan üç doymuş yağ asidinden biridir.
Diğer taraftan insan sağlığı için vazgeçilmez olan omega-3 yağ asitleri de sadece merada otlayan hayvanlarda bulunmaktadır. Merada otlayan hayvanın sütünde ağırlıklı olarak doymamış yağ asitleri vardır. Doymuş yağ asitleri ise çok az bulunur. Nişasta ve şeker ağırlıklı beslenen hayvanın sütünde ise %41 oranında miristik asit (damar sertliğine yol açan üç doymuş yağ asidinden biri) bulunur. Bu nedenle bugün marketlerden alınan süt ve süt ürünleri insan sağlığını tehdit edicidir. Ayrıca merada otlayan hayvanın sütünde olup da yapay beslenen hayvanın sütünde olmayan 3 çok önemli madde vardır.
-Bunlardan biri olan omega-3, yağ asidi, günümüzde sadece balıktan alınmaktadır. Yeteri kadar alındığı iddia edilse de ne yazık ki toplumun çoğunda kronik omega-3 eksikliği mevcuttur. Bu durum birçok kanser oluşumundan sorumludur ve kalp-damar hastalığı ve inme gibi çağımızın ana ölüm nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
-Diğer bir madde yine bir yağ asidi; konjüge linoleik asittir (CLA). Bu madde sadece merada otlayan hayvanların sütünde bulunur ve insan sağlığı açısından çok önemli iki işlevi vardır. CLA doğada bilinen en güçlü antioksidanlardan biridir. Hem damar sertliği ve buna bağlı hastalıkların önlenmesinde hem de bazı kanserlerin gelişmesinin engellenmesinde çok güçlü etki gösterir. Nitekim CLA zengin beslenen kadınlarda meme kanseri gelişme riski aynı yaş ve risk grubu diğer kadınlara göre %60 daha azdır. CLA`nın diğer özelliği ise şişmanlamayı (yağlanmayı) engellemesidir. Bu nedenle bazı insanlar CLA hapları kullanmaktadır. Ancak hap olarak satılan CLA`lar aspir çiçeğinden elde edildiğinden inek sütünden elde edilenden farklı bir üç boyutlu yapıya sahiptir. Aspir çiçeğinden elde edilen CLA esas CLA`nın bazı özelliklerini gösterse de kalp kasını zayıflatarak kalp yetersizliğine yol açabilmektedir, asla kullanılmamalıdır.
-Üçüncü madde insüline benzer büyüme hormonudur. Bu madde insan vücudundaki tüm hücrelerin kendini yenilemesine yardımcı olmaktadır. Görüldüğü gibi salt mera otları ile beslenen hayvanın sütü, tereyağı, yoğurdu, peyniri sağlığımızı koruyucu çok değerli bir besin iken "modern" hayvancılıkla elde edilen süt ve ürünleri insanı hasta eder özelliktedir. Ekolojik hayvancılık yasamız, hayvan beslenmesinde verilen tüm besinlerin ekolojik tarımla elde edilmiş olmasını öngörüyor; fakat %10 oranında endüstriyel besinlere de izin veriyor ve nişasta, şeker gibi hayvanın geleneksel beslenmesinde hiç yeri olmayan besinleri kısıtlamıyor. Bu nedenle bio-süt, ya da ekolojik süt ürünleri insan sağlığını sadece kısıtlı olarak koruyabilirken, insan sağlığına zararlı maddeler de vermektedir. Insan sağlığını koruyucu hayvancılık sadece türe özgü doğal beslenme ile sağlanabilir."
Yazar : Sadık YOLCU
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Demirkol tarafından İzmir`de verilen "Sağlıklı Beslenme, Yağlar ve Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO`lar)" konulu konferansta elden yoğun yemlerle hayvan besleme sisteminin insan sağlığına etkisi mercek altına alındı. Prof. Demirkol, omega-3 ve omega-6 yağ asitlerinin farkını şöyle açıkladı:
"Çayır otu, yonca gibi yeşil bitkilerde en fazla bulunan yağ asidi, omega-3`tür. Mısır, arpa, buğday gibi tahılların ana yağ asidi ise omega-6`dır. Ayrıca bu bitkilerde bol miktarda nişasta bulunur. Nişasta ya da pancar küspesinde olduğu gibi şeker içeriği zengin besin verildiğinde, hayvanın iç yağında ve süt yağında belirgin değişiklikler olur. Merada otlayan hayvanın iç yağında başlıca doymuş yağ asidi stearik asittir. Stearik asidin erime derecesi 37 derecenin üzerinde, fakat insanın vücut ısısı 36,5 derece olduğundan tüm stearik asit eriyerek emilmemektedir. Eriyip emilebilen kısmı ise vücutta hızla oleik aside dönüşür. Oleik asit ise zeytinyağının ana yağ asididir. Nişasta ve şekerce zengin besinler alan hayvanların iç yağının ana doymuş yağ asidi palmitik asittir. Bu yağ asidi daha düşük ısıda erir, bu nedenle de tümüyle bağırsaktan emilir. Palmitik asit damar sertliğine yol açan üç doymuş yağ asidinden biridir.
Diğer taraftan insan sağlığı için vazgeçilmez olan omega-3 yağ asitleri de sadece merada otlayan hayvanlarda bulunmaktadır. Merada otlayan hayvanın sütünde ağırlıklı olarak doymamış yağ asitleri vardır. Doymuş yağ asitleri ise çok az bulunur. Nişasta ve şeker ağırlıklı beslenen hayvanın sütünde ise %41 oranında miristik asit (damar sertliğine yol açan üç doymuş yağ asidinden biri) bulunur. Bu nedenle bugün marketlerden alınan süt ve süt ürünleri insan sağlığını tehdit edicidir. Ayrıca merada otlayan hayvanın sütünde olup da yapay beslenen hayvanın sütünde olmayan 3 çok önemli madde vardır.
-Bunlardan biri olan omega-3, yağ asidi, günümüzde sadece balıktan alınmaktadır. Yeteri kadar alındığı iddia edilse de ne yazık ki toplumun çoğunda kronik omega-3 eksikliği mevcuttur. Bu durum birçok kanser oluşumundan sorumludur ve kalp-damar hastalığı ve inme gibi çağımızın ana ölüm nedenlerinden birini oluşturmaktadır.
-Diğer bir madde yine bir yağ asidi; konjüge linoleik asittir (CLA). Bu madde sadece merada otlayan hayvanların sütünde bulunur ve insan sağlığı açısından çok önemli iki işlevi vardır. CLA doğada bilinen en güçlü antioksidanlardan biridir. Hem damar sertliği ve buna bağlı hastalıkların önlenmesinde hem de bazı kanserlerin gelişmesinin engellenmesinde çok güçlü etki gösterir. Nitekim CLA zengin beslenen kadınlarda meme kanseri gelişme riski aynı yaş ve risk grubu diğer kadınlara göre %60 daha azdır. CLA`nın diğer özelliği ise şişmanlamayı (yağlanmayı) engellemesidir. Bu nedenle bazı insanlar CLA hapları kullanmaktadır. Ancak hap olarak satılan CLA`lar aspir çiçeğinden elde edildiğinden inek sütünden elde edilenden farklı bir üç boyutlu yapıya sahiptir. Aspir çiçeğinden elde edilen CLA esas CLA`nın bazı özelliklerini gösterse de kalp kasını zayıflatarak kalp yetersizliğine yol açabilmektedir, asla kullanılmamalıdır.
-Üçüncü madde insüline benzer büyüme hormonudur. Bu madde insan vücudundaki tüm hücrelerin kendini yenilemesine yardımcı olmaktadır. Görüldüğü gibi salt mera otları ile beslenen hayvanın sütü, tereyağı, yoğurdu, peyniri sağlığımızı koruyucu çok değerli bir besin iken "modern" hayvancılıkla elde edilen süt ve ürünleri insanı hasta eder özelliktedir. Ekolojik hayvancılık yasamız, hayvan beslenmesinde verilen tüm besinlerin ekolojik tarımla elde edilmiş olmasını öngörüyor; fakat %10 oranında endüstriyel besinlere de izin veriyor ve nişasta, şeker gibi hayvanın geleneksel beslenmesinde hiç yeri olmayan besinleri kısıtlamıyor. Bu nedenle bio-süt, ya da ekolojik süt ürünleri insan sağlığını sadece kısıtlı olarak koruyabilirken, insan sağlığına zararlı maddeler de vermektedir. Insan sağlığını koruyucu hayvancılık sadece türe özgü doğal beslenme ile sağlanabilir."