Livadi
24.10.2009, 10:54
Kar kristallerinin harika görüntüler verdiğini ve her kristalin diğerinden farklı olduğunu biliyoruz. Bu bilgiden yola çıkan Japon bilim adamı Masaru Emoto “ Şayet suyu dondurup karda olduğu gibi kristallerine bakabilirsem, her kristalin eşsiz ve benzersiz olduğunu görürüm” fikrine varmış. Oluşturduğu buz kristallerinin fotoğraflarını çektiğinde son derece zarif ve değişik geometrik şekiller elde etmiş.
http://img383.imageshack.us/img383/7350/21464321sl3.png
Ancak deneyi şehir suyuyla yaptığından sonuç felâket olmuş. Bütünlüklü tek bir kristal bile şekillenmemiş. Suyu sterilize etmek için kullanılan klorun, suyun doğal yapısını düpedüz mahvettiğini tespit etmiş.
Halbuki insan eliyle müdahale edilmemiş sulardan (kaynak ve pınar suları, buzullar, yeraltı suları, temiz akarsular vb) daima bütünlüklü harika şekilli kristaller teşekkül etmekteydi.
Sonra Emoto farklı deneylere karar verdi: Sevgi ve nefret dolu kelimeler yazıp bu kâğıdı su dolu şişeye sardı ve suyun tepki verip vermeyeceğine baktı. Suyun “teşekkür ederim” yazısına son derece güzel bir kristalle karşılık verirken, hakaret ve nefret içeren cümlelere biçimsiz, parçalı kristal ürettiğini hayretle müşahade etti.
Olumlu, teşvik edici kelimelerden çıkan titreşimlerin olumlu etki bıraktığını; olumsuz kelimelerin oluşturduğu titreşimlerin hayatımızı paramparça etme gücüne sahip olduğunu bu tecrübelerle gözledi.
Suyun ürettiği kristallerle farklı bir dünyaya girmişti. “Su bana insan ruhunun zarafetini ve sevginin dünyamızdaki büyük etkisini öğretti” diyor. Bu deneylerden sonra Emoto “Şuurun ve kelimelerin enerjisinin, gözlerimizle gördüğümüz şeyleri değiştirebileceği” fikrine vardı.
Cenab-ı Hak “Biz canlıyı sudan yarattık” (Enbiya, 30) buyuruyor. Su böylesi bir öneme sahip. Hayat için gerekli besinleri çözündürme ve bunları dağlardan nehirlere, oradan da okyanuslara taşıma gibi eşsiz yeteneklere haiz.
Emoto’dan öğrendiğimiz bir başka husus da şu: İnsan beyni ve bedeni yüzde 70 sudan teşekkül etmiştir. Sevgiyle, iyi niyetle, Rabbimizin adıyla bir şeye yaklaştığımızda içimizdeki su bize olumlu cevap verecek, harika kristaller oluşturacaktır. Hepimiz bu müthiş enerjinin farkında olmalıyız. Çünkü herhangi bir şeye nazar ettiğimizde bakış açımızla o şeyi etkileriz. “Ben neyim ki?” deyip geçmeyelim. Bakışlarımız da ve niyetimizde dünyayı değiştirecek güç vardır. Baktığımız insanın bünyesindeki su, çevredeki suyla rezonans içindedir. Sevgi ile, teşekkürle, karşımızdaki için hayır düşünerek ve iyi niyetle yaklaştığımızda çok şeyin güzel ve olumlu yönde değiştiğini görürüz. Cansız, şuursuz zannettiğimiz nesnelerin böyle olmadığını, kendilerine has bir şuurlarının olduğunu anlarız.
İnsan bedeni zaten şuurludur ve şuur da ruhtur. Bedenimizde dolaşan suyun harikulade güzel kristaller oluşturma becerisine sahip olduğunu bir düşünelim. Sevgi ve huzurun iyileştirici gücünden daha üstün bir şey olmadığını anlarız. Sevgi dolu oldukça, negatif güçleri ortadan kaldırıp bedenimize yeniden dinçlik ve sıhhat kazandırırız.
Bakış açımızla suyun tadının farklılaştığını biliriz. Yürüyüş veya benzeri egzersizden sonra veyahut güneşli bir havada susamışken içtiğimiz suyu ferahlatıcı ve lezzetli buluruz. İçimizden hissettiğimizi adeta suyun tadında fark ederiz.
Meselâ Rabbimize verdiği nimetten dolayı şükrederek içtiğimizde suyun bizatihi kendisi fiziksel olarak dönüşüme uğrayacaktır. Aynı suyu farklı bir duyguyla içtiğimizde ise aldığımız tad değişecektir.
Emoto, dua edilen suyunda farklı kristaller verdiğini tespit etmiş: “Duanın titreşimlerinin sudaki her şeyi anında etkilediği şüphesizdir” diyor.
Ciddi bir rahatsızlık geçirip bıçak altına yattığımda salih ve faziletli bir büyüğüm “şifa bulursun inşallah” niyetiyle bir şişe suya dua okuyup içmem için bana göndermişti. Geleneğimizdeki bu hadisenin bilimsel bir temelinin bulunduğunu da Emoto’nun tecrübelerinden anlıyoruz.
http://img383.imageshack.us/img383/7350/21464321sl3.png
Ancak deneyi şehir suyuyla yaptığından sonuç felâket olmuş. Bütünlüklü tek bir kristal bile şekillenmemiş. Suyu sterilize etmek için kullanılan klorun, suyun doğal yapısını düpedüz mahvettiğini tespit etmiş.
Halbuki insan eliyle müdahale edilmemiş sulardan (kaynak ve pınar suları, buzullar, yeraltı suları, temiz akarsular vb) daima bütünlüklü harika şekilli kristaller teşekkül etmekteydi.
Sonra Emoto farklı deneylere karar verdi: Sevgi ve nefret dolu kelimeler yazıp bu kâğıdı su dolu şişeye sardı ve suyun tepki verip vermeyeceğine baktı. Suyun “teşekkür ederim” yazısına son derece güzel bir kristalle karşılık verirken, hakaret ve nefret içeren cümlelere biçimsiz, parçalı kristal ürettiğini hayretle müşahade etti.
Olumlu, teşvik edici kelimelerden çıkan titreşimlerin olumlu etki bıraktığını; olumsuz kelimelerin oluşturduğu titreşimlerin hayatımızı paramparça etme gücüne sahip olduğunu bu tecrübelerle gözledi.
Suyun ürettiği kristallerle farklı bir dünyaya girmişti. “Su bana insan ruhunun zarafetini ve sevginin dünyamızdaki büyük etkisini öğretti” diyor. Bu deneylerden sonra Emoto “Şuurun ve kelimelerin enerjisinin, gözlerimizle gördüğümüz şeyleri değiştirebileceği” fikrine vardı.
Cenab-ı Hak “Biz canlıyı sudan yarattık” (Enbiya, 30) buyuruyor. Su böylesi bir öneme sahip. Hayat için gerekli besinleri çözündürme ve bunları dağlardan nehirlere, oradan da okyanuslara taşıma gibi eşsiz yeteneklere haiz.
Emoto’dan öğrendiğimiz bir başka husus da şu: İnsan beyni ve bedeni yüzde 70 sudan teşekkül etmiştir. Sevgiyle, iyi niyetle, Rabbimizin adıyla bir şeye yaklaştığımızda içimizdeki su bize olumlu cevap verecek, harika kristaller oluşturacaktır. Hepimiz bu müthiş enerjinin farkında olmalıyız. Çünkü herhangi bir şeye nazar ettiğimizde bakış açımızla o şeyi etkileriz. “Ben neyim ki?” deyip geçmeyelim. Bakışlarımız da ve niyetimizde dünyayı değiştirecek güç vardır. Baktığımız insanın bünyesindeki su, çevredeki suyla rezonans içindedir. Sevgi ile, teşekkürle, karşımızdaki için hayır düşünerek ve iyi niyetle yaklaştığımızda çok şeyin güzel ve olumlu yönde değiştiğini görürüz. Cansız, şuursuz zannettiğimiz nesnelerin böyle olmadığını, kendilerine has bir şuurlarının olduğunu anlarız.
İnsan bedeni zaten şuurludur ve şuur da ruhtur. Bedenimizde dolaşan suyun harikulade güzel kristaller oluşturma becerisine sahip olduğunu bir düşünelim. Sevgi ve huzurun iyileştirici gücünden daha üstün bir şey olmadığını anlarız. Sevgi dolu oldukça, negatif güçleri ortadan kaldırıp bedenimize yeniden dinçlik ve sıhhat kazandırırız.
Bakış açımızla suyun tadının farklılaştığını biliriz. Yürüyüş veya benzeri egzersizden sonra veyahut güneşli bir havada susamışken içtiğimiz suyu ferahlatıcı ve lezzetli buluruz. İçimizden hissettiğimizi adeta suyun tadında fark ederiz.
Meselâ Rabbimize verdiği nimetten dolayı şükrederek içtiğimizde suyun bizatihi kendisi fiziksel olarak dönüşüme uğrayacaktır. Aynı suyu farklı bir duyguyla içtiğimizde ise aldığımız tad değişecektir.
Emoto, dua edilen suyunda farklı kristaller verdiğini tespit etmiş: “Duanın titreşimlerinin sudaki her şeyi anında etkilediği şüphesizdir” diyor.
Ciddi bir rahatsızlık geçirip bıçak altına yattığımda salih ve faziletli bir büyüğüm “şifa bulursun inşallah” niyetiyle bir şişe suya dua okuyup içmem için bana göndermişti. Geleneğimizdeki bu hadisenin bilimsel bir temelinin bulunduğunu da Emoto’nun tecrübelerinden anlıyoruz.